Namaz düzendi, temizlikti, huzur demekti. En güçlünün kar şısında olmak, O'na sığınmak, O'nun dediğini yapmak, O'nun huzurunda secdeye kapanmak, herkese ve her şeye O'nu tercih etmek demekti. Ahirette verilecek karşılığı hesaba katmasak bile, namaz ayrı bir ruh dinginliğiydi. Namazın bütün zahmeti, abdest alıp başlayana kadardı. Eğer bu başarılabilirse, namaz bittikten sonra bir insanın "Hay Allah, şu namazı neden kıldım sanki!" demesi mümkün değildi.
İnsanlar genellikle farklı olmayı severler. Fakat bu sevmek salt farklılığı sevmek değil, üstün olmanın getirdiği farklılığı sevmekten ileri gelir. Bu açıdan bakılırsa, insanların farklılığı değil, üstün olmayı sevdikleri sonucuna varabiliriz.
İnsanlar genellikle farklı olmayı severler. Fakat bu sevmek salt farklılığı sevmek değil, üstün olmanın getirdiği farklılığı sevmekten ileri gelir. Bu açıdan bakılırsa, insanların farklılığı değil, üstün olmayı sevdikleri sonucuna varabiliriz. Fakat biz görmeyenlerin durumu öyle değildir. Neredeyse her yerde ve her zaman farklı ve ayrıcalıklı insan olarak görülürüz. Bu ayrıcalıklı görülme, iki şekilde tezahür eder. Birincisi, insanlar görmeyene "O işi ben gören gözlerimle zor yapıyorum, sen nasıl yapacaksın?" muamelesi yaparlar. Yani "Bu iş gözle görmeden yapılamaz!" demek isterler. Bu davranışın görmeyen açısından anlamı, aşağılama ve engellenmedir; görmeyen insanın adına karar vermektir. Bırakın neyi yapıp neyi yapamayacağına görmeyenler kendileri karar versin. Hiç olmazsa müsaade edin, denesinler.