Yer altında zincirlerle birbirlerine bağlı uyandılar; hafızasız, ölü ve çıplak çalıştırıldılar…
Ta ki içlerinden zincirleri nasıl koparacağını bilen özgür bir ruh çıkana kadar...
"Sen öldün. Ben mi? Ölmüşüm. Nerede? Toprak diye sıkışık bir yer varmış; orada. Bu ağzımdaki ve kulaklarımdaki tortular… Şimdi anlıyorum, bu karanlık. Ölmüşüm. Bundanmış göğsümdeki ıslak ağırlık. Kıpırdayamıyorum.
Ama duyabiliyorum girintili boşluklarda oluşan sesleri…
İşte bu sesler ve bunun gibiler; beni, seni, onu, bunu oluşturuyor. Ne yapıp edip susmuyor bu sesler. Ölü hiç konuşur mu? Düşünceler savruk olunca yönsüz bir rastlantısallığa bırakıyor kendini. Hâlbuki daha yeni başlamıştık, biraz çabuk savrulmadık mı? Büyük patlama böyleymiş dediler bana, gürültüyle. Ses ve sesler. Sessizliğe alan bırakmıyorlar. Ama yine de kazanan hep o; sessizlik"
Alıştığımız bilimkurgu romanlarının dışında; arayışın, dostluğun, aşkın, özgürlüğün ve bir içe dönüşün karanlık hikâyesi.