Yeryüzünün Lanetlileri

Frantz Fanon

Yeryüzünün Lanetlileri Posts

You can find Yeryüzünün Lanetlileri books, Yeryüzünün Lanetlileri quotes and quotes, Yeryüzünün Lanetlileri authors, Yeryüzünün Lanetlileri reviews and reviews on 1000Kitap.
Kültür hiçbir zaman geleneğin şeffaflığına sahip olmamıştır. Kültür her tür basitleştirmenin elinden kaçar. Kültür, özünde, her zaman kültürün deformasyonu olan geleneğin tam karşıtı­ dır. Geleneğe bağlı kalma ya da bir kenara bırakılmış gele­ nekleri canlandırma isteği yalnızca tarihe karşı çıkmak değil, aynı zamanda kendi halkına karşı çıkmak anlamına da gelir. Halk acımasız sömürgeciliğe karşı silahlı mücadeleye, hatla siyasal mücadeleye girdiğinde geleneğin anlamı değişir. Geç­ mişteki pasif direniş teknikleri bu aşamada radikal biçimde başarısız kalabilir. Silahlı mücadele veren azgelişmiş ülkede gelenekler temelde sağlam değildir ve merkezkaç güçlerce devre dışı bırakılır. Aydınların çoğu zaman çağının gerisine düşme riskine girmesi de bu nedenledir. Mücadele içindeki halklar demagojiye giderek daha da kapalı olur ve bunları yakından izlemeye çalışan aydın da vülger bir oportünist ol­ maktan, hatta zamanının gerisine düşmekten başka bir şey yapmaz.
Sömürge aydını bir sa­nat eseri yaratmaya başladığı anda, işgalciden ödünç aldığı teknik ve dili kullandığının farkına varmaz. Bu araçları, ulu­ sal olmasını istediği, ama nedense egzotiklik kokan bir tarz­ da kullanmakla yetinir. Sanal eserleriyle halkına geri dönen sömürge aydını aslında bir yabancıdır. Halkın olabildiğince yakınında olma isteğini göstermek için bazen şive kullan­makta tereddüt etmez, ama ifade ettiği düşünceler ve kafası­ nı kemiren kaygılar ülkesinin erkek ve kadınlarının günlük yaşamıyla hiç mi hiç örtüşmez. Aydının eğilim gösterdiği kültür çoğu zaman bölgesel özellikler stogundan başka bir şey değildir. Halkına sıkı sıkı yapışmak İsteyen aydın yalnız­ ca görünürdeki sıvaya yapışır. Ama bu sıva sürekli kendini yenileyen, derinlerde, yerin altındaki bir yaşamın yansısıdır yalnızca.
Reklam
Ne var ki, sömürge aydını, bir halkın varlığının kültürle değil, işgalci güçlere karşı halk savaşıyla kanıtlandığını er ya da geç kavrar. Hiçbir sömürgeci sistem meşruiyetini, işgal ettiği toprakların kültürel olarak var olmadığı gerçeğinden alamaz. Gün yüzüne çıkmamış kültür hâzineleri gözüne so­kuldu diye sömürgeci asta utanmaz
Ne var ki acılı ve zor olsa da bu kopuş gereklidir. Yoksa çok ciddi psikolojik zararlarla karşılaşırız: ufuksuz, hudut­suz, renksiz insanlar, vatansızlar, köksüzler, melekler. Sö­mürge aydınlarının “Bir Senegalli ve Fransız olarak...”, “Bir Cezayirli ve Fransız olarak..." dediğini duymak da bizi şaşırtmayacaktır. Hem Arap hem Fransız ya da hem Nijeryalı hem Ingiliz olan aydın, iki uyruk, iki belirlenmeyi üstlenme gere­ği karşısında tökezleyince, kendisine karşı dürüst olmak isti­yorsa, bu iki belirlenmeden birini inkâr etmeyi seçer. Bir se­çim yapamayacağından ya da yapmak istemediği için bu ay­ dınlar çoğunlukla onları şartlandıran tüm tarihsel belirleyici etmenleri bir araya getirir ve tam bir “evrensel perspektif" benimser. Çünkü sömürge aydını kendisini baştankara Batı kültürü­nün içine atmıştır. Ancak psikolojik durumunda minimum bir güvenlik sağlandığı zaman yeni aile ortamım sorgulamak­tan vazgeçen evlatlık bir çocuk gibi, sömürge aydım da Avru­pa kültürünü benimsemeye çalışır. Rabelaİs ya da Diderot, Shakespeare ya da Edgar Ailen Poe’yu bilmekle yetinmeye­cek, onlarla tümüyle özdeşleşene kadar zihninin sınırlarını genişletecektir.
Sömürge dönemine özgü kültürel yabancılaşmayı sağla­mak için kullanılan kaynakları dikkate alırsak, hiçbir şeyin şansa bırakılmadığı ve sömürgeciliğin nihai amacının yerli halkı karanlıktan kurtarmak olduğuna inandırmak istendiği Sömürgeciliğin kasıtlı olarak ileri sürdüğü gibi, bu durumun sonucu, sömürgeci yerleşimciler çekip giderlerse, barbarlık, bayağılaşma ve hayvanlık gibi küçültücü bir yaşa­ ma geri döneceklerini yerli halkın kafasına kazımak otur. Do­layısıyla sömürgecilik, bilinçaltında, yerli nüfus tarafından çocuğunu düşman bir ortamdan koruyan, tatlı, yumuşak bir anne gibi değil, daha çok sapık çocuğunu intihar etmekten ve kör içgüdülerine yol vermekten koruyan bir anne gibi görül­mek ister. Sömürgeci anne çocuğunu kendisinden, benliğin­den, fizyolojisinden, biyolojisinden ve ontolojik şanssızlığın­dan korumaktadır.
Geçmişe sahip çıkmak yalnız­ca bir ulusal kültür umudunu canlandırmakla ya da meşrulaş­tırmakla kalmaz, sömürge insanının psikolojik etkilenme dengesi açısından temel önemde bir değişimi de tetikler. Sö­mürgeciliğin, sömürge ülkenin bugününe ve geleceğine ken­di yasasını dayatmakla yetinmediğini belki de yeterince gös­teremedik. Sömürgecilik halkı ağına düşürmekle ya da sö­mürge halkın beyninden her tür biçim ve özü boşaltmakla tatmin olmaz. Bir tür sapkın mantıkla sömürge halkın geçmi­şine yönelir, bu geçmişi bozar, biçimsizleştirir ve yok eder. Sömürgecilik öncesi tarihin degersizleştirilmesi girişimi bu­ gün diyalektik bir önem taşır
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.