#yıkımgünleri
Yazmak, yaşama dair en güzel duruş olsa gerek. Belki de bizlerden geriye sadece yazdıklarımız kalacak. Yazmayı çok seven birisi olarak diyebilirim ki, doldukça yazıyorum, yazdıkça doluyorum bazen. Ama insan en çok yazdıkça çoğalıyor olsa gerek.
Yazar da tam bu anlamda geçtiği anlardan kalan cümleleri bırakmış satır aralarına. Öyle güzel ki bir insanın yaşamından geçmek, benzer manzaralardan ve belki de en çok benzer hislerden geçmek.
Bir insanın eksik tarafı ne kadarsa o kadarını da okuyorsunuz. Kimi zaman mutluluklarını, hüzünlerini, acılarını, kayıplarını, umutlarını. Belki de en çok ölüm gerçeğinin içindeki yaşama isteğini okurken insan kendi yaşamına dair korkularından da geçiyor.
Okurken ben de düşündüm, peki ölüm hiç olmasaydı dünya nasıl bir yer olurdu diye. Sonra düşündükçe işin içinden çıkamadım. Yaşam hep bir terazi olsa gerek, dengeyi sağlamak için zıt kavramlar olmalı yeryüzünde sanırım.
Salgın günlerine dair unuttuğumuz ne varsa hatırladığım içeriklerin olduğu kitap, yaşama dair belki de en çok duygulara hitap eden tarafı ile oldukça etkiliyor. Kitabın içinde tanıdık birçok isme de rastlamak mümkün.
Eskiden ne çok günlük yazardım okurken bunu hatırladım.