Sütundaki yılanlar bronz bir halkadan çıkıyordu. Halkanın üstünde otuz bir Yunan şehrinin ismi okunuyordu. Atina, Sparta, Patras, Miken ve kıskançlık içinde birbiriyle savaşırken M.Ö 479’da Pers istilasına karşı birleşen bütün şehir devletlerinin ismi yazılıydı. Persler Plata’ya savaşında, tarihte ilk kez birleşen Yunan ordusuna yenilmişti. Yenilen Perslerin bronz silahlarıyla zırhları bu zaferin anısına eritip yeniden şekil verilerek Yılanlı Sütun meydana getirilmişti. Anıt bütün Yunanlıların saygı duyduğu, kahinlerin tapınağı Delfi’de dikilmişti. Birbirlerine dolanarak başlarını göğe kaldıran üç yılan birlikten kuvvetin doğuşunu simgeliyordu.
Tarihi polisiye yazmak kolay değilmiş. Okumak hiç kolay değil. Son derece karmaşık yazılmış, önemli olayları, önemli sayılabilecek ipuçlarını verir gibi yapıp İstanbul’un manzarasını sayfalarca yazmış. Çok önemli bir şey oluyorken de baş karakter ayrıntılı ve karmaşık bir salata yapıyordu. Yılanlı Sütun, yine önemli bir şeyler olurken önünde durulup düşünülen bir yer, evet.
Avrupa’da İstanbul’dan daha büyük, daha hareketli ve daha yalnız şehirler vardı. Buna karşılık İstanbul padişahtan dilenciye kadar herkesin bir yere ait olduğu bir şehirdi. Bu yer bir lonca, bir mahalle, aile, kilise veya cami olabilirdi.