Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yılların İzi

Mahir İz

Yılların İzi Gönderileri

Yılların İzi kitaplarını, Yılların İzi sözleri ve alıntılarını, Yılların İzi yazarlarını, Yılların İzi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnanan insanlar için hareket düstûrunu şu iki cümlede toplamak istedim. "Üzerimde başkasının hakkı var mı? Yapacağım iş Hakk'ın rızasına uyar mı?" Bu düstûru hayatında tatbika muvaffak olan mağfiret ve rahmetle müjdelenen zümreye namzetliğini koymuş olur. Üst tarafı sahibinin biliceği şeydir...
Sayfa 478
İdrak ve irâdeye kavuştuğum andan bugüne kadar beşer olmak hasebiyle duçâr olduğum zelleden, gafletten, mâsiyetten Kur'ân-ı Kerîm'de "İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır" buyuran kâinatın hâliki Rabbim Teâlâya ilticâ eder, afv u mağfiretini ve Resûl-i Ekreminin şefâatini niyaz eylerim.
Sayfa 478
Reklam
Demokrasiler içinde de tam olgunluk, "İnsan Hakları"nı aynen kabul ve tatbik eden milletlerde tecelli eder. Başka türlüsü demokrasiye benzemek özentisidir. Aristo cemiyet içinde beş ahlâk zabıtası kabul eder. Bunlardan biri de din'dir. Yâni Allah korkusu'dur. İnsanlığın yeryüzünde cemiyet kurduğu her ülkede en mukaddes ahlâk zâbıtası imân olmuştur. İmân zayıflayınca, Allah korkusu kalmayınca kanun, vicdan, âmme muhitinin ayıplaması gibi kuvvetler ancak suç meydana çıktığı zaman tesirlerinj gösteriyor. Halbuki suçlar daima saklanarak cemiyetin gözünden, kontrolünden kaçınılarak yapılmaktadır. O hâlde kimsenin göremeyeceği veya işitemeyeceği bir yerde yapılan suçların tek önleyicisi imâna da yanan vicdandır. İşte onun sarsılması cemiyet yıkılmasına sebep oluyor. Meşhûr İtalyan filozofu Dante bundan yedi asır önce "Bir milletin önce an'anesi, sonra lisanı, sonra kendisi mahvolur" demiştir. Geniş mânasıyla inanca dayanan âdetler de an'aneyi teşkil eder. Gelenek ve görenek dediğimiz odur. Küçüklüğümüzden beri evlerimizde, mabetlerimizde gördüğümüz çok yaygın bir levha vardır: ( رأس الحكمة مخافة الله ) Yani. "Her işin başı Allah korkusudur" Bu sözü 1.300 küsür evvel Peygamberlerin sonuncusu Hazret-i Muhammed (sa.v) söylemiştir. Fertlerde Allah korkusu olmayınca, her millette ferdi, aileyi ve cemiyeti sarsan ibtilâlar hergün biraz daha artmaktadır.
Sayfa 472
Maalesef halk câmiasında Müslümanlık câmide ve Arafať ta tecellî etmekte idi; yâni câmie ve hacca giden hâlis Müslüman sayılırdı. Halbuki câmi ve Arafať taki Müslüman, birçok vecîbelerinden yalnız ikisini yapan Müslümandır. Acaba o Müslüman işinin başında nasıldı? Mahallede zekât sandığı kurulsa hakikî zekâtını onlardan kaç kişi verecek ve cemiyete yardım edecekti? Müslümanın ölçüsü, insanın hakikat ölçüsü, mâlî vecîbesini yaptığı, sığınanın elinden tuttuğu, her işini doğru yaptığı zaman anlaşılır.
Sayfa 464
NA'T-I RESÛL-İ MÜCTEBÂ
Ebediyyen sevecek cân onu, cânân olarak, Şart-ı peymân olarak, hüccet-i îmân olarak. Tanırım ben yalınız Hazret-i Fahrü'r-Resûlü, Gönül iklîmine şâhenşeh-i zîşân olarak, Yeter âyetleri Kur'ân'ın eğer lâzımsa, Rifat-i zâtının i'lâmına bürhân olarak. Öyle bir menba-ı ihsan ü keremdir ki ona, Katra halinde giden, gelmede
Sayfa 442
Devrân-ı zaman sanma ziyansız geçiyor Hergün daha tadsız, daha cansız geçiyor Cûlar gibi sessizce akan günlerimiz Bir şeyler alıp bizden amansız geçiyor
Sayfa 362
Reklam
İçin için gönül ağlar figâne hâcet yok Niçin niçin gönül ağlar beyâne hâcet yok Lisân-ı gamzene dil âşınâ-yı râz olalı Lisân-ı hâl ile de tercemâne hâcet yok Yâni: "Feryât ve figan istemem, gönlüm için için ağlıyor. Niçin ağladığımı da hiç sorma. Senin gözlerinin ifade ettiği gizli sırları, benim gönlüm anladı. Artık hâl diliyle ona tercümanlığa lüzum yok..."
Sayfa 341
O ilmi daima öne alır, sonra takvâsına bakar. Çünkü câhilin takvâsı köksüz ağaca benzer. Hazret-i Ali (r.a.) ( زهد العامى مضله ) buyurmuştur. Yâni: "Câhilin zühdü ve takvâsı boşunadır." Çünkü ne yaptığının mahiyetini, ne de ne yapacağını bilir. Dînî heyecan ile hareket eder. Üstüne terettüp eden farzları bilmeden müstehapların, nâfilelerin arkasından koşar.
Sayfa 335
Halvet, irâdesi zayıf olanlar, tabiatı iktızâsı kolaylıkla menâhîye meyil edebilecekler için bir istisnâ olarak kabul edilebilir. Onları basîret sahibi mürşitlerle, kendileri bilirler. Fakat tarîk olarak mutlaka halkın içinde vazife görürken hiçbir zaman Hakk'ı unutmamak ve bunun efâlini onun rızâsına uygun olarak yapmak, "Halvet-i sahiha"dır. İstisnaî halvete "Halvet-i ârıza" demek yerinde olur. Onun için "Halvet" kelimesi ıstılah olarak tasavvufta, halk arasında zebanzed olduğu gibi bir köşeye çekilmek demek değildir. Kezâ "Uzlet" kelimesi de böyledir. Halktan kendisini uzak tutmak demek değildir. Uzlet ihtilât içinde yapılacaktır. Menhiyyattan, yâni kaçınılması lâzım gelen şeylerden halk ile münâsebette bulunurken bile dikkat edilmesi lazım gelen haslet ile demektir. Bunlar her yerde, her mürşit tarafından böyle anlatılmadığı için cemiyeti ve halkı bir tarafa bırakarak yalnız kendini düşünmek, kendini kurtarmak için çalışmak hodgâmlıktır. Dervişlik ile alakası yoktur. Peygamber Efendimiz'in sünneti ile de bağdaşamaz. Menâkıp kitaplarında görülen vak'alar ferdîdir Onlar başkasına ne örnek, ne de düstûr olur. Şahsın husûsiyetiyle alâkadardır, hususî sebeplere bağlıdır.
Sayfa 335
Bu mühim mes'ele üzerinde biraz duralım. Herkesin bildiği gibi tarîkatte bir "Halvet" mefhûmu vardır Yâni halktan uzak kalıp, onunla temâs etmemek ve bu sûretle günahlardan beri kalmak. Halbuki "Halvet, celvettir" düstûru bu fikri ortadan kaldırıyor. Çünkü halvet, insanı cemiyete karşı olan vazifesinden alıkoyuyor. Halbuki
Sayfa 334
536 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.