“Ailevi olaylara alerjim var. Bazen keşke havada uçuşan karahindiba tohumları olsaydık diye düşünüyorum. Aile yok, geçmiş yok, dünya üzerinde dolanır, hepimiz kendimizce savrulurduk.”
"Birisinin hiçbir uyarı yapmadan hayatına dalmasının nasıl bir his olduğunu bilir misin?" Ed hatırlarcasına kafasını sallıyor. " Ofisime ilk girdiğinde içimden 'Bu da kim böyle' demiştim. Ama sen beni sarstın. Tam da arafta olduğum bir dönemde beni hayata geri döndürdün. Tam ihtiyacım olan şeydin" Duraksıyor, sonra ekliyor. "Tam ihtiyacım olan şeysin." Sesi daha da alçalıyor, derinleşiyor. Gözlerinde öyle bir bakış var ki içim titriyor.
Ama belki de bunca zaman bambaşka bir Josh'ı düşünüyordum. Bir gerçek-yaşamdaki-Josh vardı, bir de kafamdaki-Josh. Ve ikisi neredeyse, neredeyse tamamen aynıydı. Minik bir ayrıntı hariç.
Biri beni seviyordu, diğeri sevmiyordu.
Keman ve yay cümlesi, aile kültürümüzün bir parçası. Hikayeyi bir milyon kere dinlemişimdir. Babam annemin evine gelmiş, bisikletiyle rampayı çıktığı için kan ter içindeymiş ve annem de hüngür hüngür ağlıyormuş ama nezle taklidi yapmış, kavgayı unutup barışmışlar ve anneannem onlara çayla tarçınlı kurabiye hazırlamış.( Ne alaka bilmiyorum ama her defasında bu tarçınlı kurabiyenin bahsi muhakkak geçer.)
"Hayatım, istersem onu masanın üstüne çıkarıp Daha Dün Annemizin'i söyleterek dans ettirebilirim," diye cevap veriyor dudak bükerek. "Belki de yaparım. Belki o zaman mantığın sesine kulak verirsin."