İktisat biliminin kurucusu olarak kabul edilen Adam Smith, Ulusların Zenginliği adlı eserinde, “üyelerinin büyük kısmının yoksulluk ve sefalet içerisinde olduğu bir topluluk gelişip mutlu olamaz.” der. İktisat biliminde ciddi tartışmalara neden olmuş bir kavram olarak yoksulluk, oldukça eskiye dayanır ve aslında insanlık tarihini, bireylerin sürekli olarak yoksullukla mücadele tarihi olarak görmek de mümkündür. Tarihin bazı dönemlerinde ucuz işgücü, diğer bazı dönemlerinde ise bazen yardıma muhtaç, bazen de uzak durulması gereken kimseler olarak görülen yoksullar, yoksulluk ölçümlerinde de genellikle gelire dayalı bir sınıra göre yoksul olarak kabul edilir. Ancak özellikle son yıllarda gelire dayalı tek boyutlu böyle bir anlayışın ötesine gitme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Çünkü sadece parasal unsurlara indirgenen bir yoksulluk anlayışı, bireylerin yaşayışlarının anlaşılmasında yetersiz kalır. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan barınma, eğitim, sağlık, güvenlik gibi yoksulluğun diğer önemli boyutlarını da dikkate alan bir anlayış ile bireylerin gerçek anlamda yoksulluklarını ifade etmek ancak mümkün olabilir.