Bu defa yazar iş,emek, alınteri, hak kavramlarını serpiştirmiş hikayesinin içine. Türkçe ezanlı, uzun kuyruklu, sağlı sollu, grevli yıllara götürüyor okurunu. Köylülükten şehirliliğe, tarımdan sanayiye geçerken yitirdiklerimizi koyuyor önümüze. Yediklerimizle, içtiklerimizle, soluduklarımızla modern hayatımızı yüzümüze vuruyor. Hayat koşuşturmacası içinde ihmal ettiğimiz akrabalarımızı, ibadetlerimizi hatırlatıyor. Seydali'nin nefsinde nefsimizi, Bican'ın utangaçlığında saflığımızı, Zülküf Ağa'nın ölümünde vicdanımızı sorgulatıyor. Makinaların öğüttüğü duygularımızla, klor kokan ellerimizle, filbahriden bihaber modern hayatlarımızla hepimiz aslanı tilkiye boğduran düzenin birer parçasıyız işte, tatmin olmak bilmeyen nefsimizle, Ulu'l-emr'e tıkalı kulaklarımızla suları yokuşa akıtmaya çalışıyoruz, bu yüzden hepimiz korkuluyuz, şaşkınız, yabancıyız...Hayırlı okumalar...