Quotes

See All
Günümüzde başörtüsü muhafazakar kesimdeki bazı kadınlar için bir aksesuar haline gelmiştir. Hatta defilelerden kuaför salonlarına kadar taşınan başörtüsü bağlama tasarımları, ilk defabsosyetik davetlerde ilgi çekmiştir. Kadınlar davetlere katılmadan önce kuaföre gidip fön çektirir gibi başörtülerini gidecekleri yere uygun olarak bağlamaya başlamışlardır. Bu tasarımlar, saç modellerine çok benzemekte hatta başörtüsünün saç buklelerine benzeyecek şekilde katlandığı bile görülmektedir. Söz edilen durum, başörtüsünün estetiğinin dini ve siyasal yönünden daha baskın hale geldiğine işaret etmektedir. Başörtüsü olarak kullanılan eşarbın markası da başlı başına bir değere dönüşmüş durumdadır. Eşarplar Tekbir, Vakko, Aker gibi değişik imajlara sahip firmalar tarafından üretilmekte, dolayısıyla tüketiciye farklı seçenekler sunulmaktadır. Eşarbın bir meta olarak piyasaya sunulması ve farklı firmalar tarafında üretilmesi marka kavramını önemli bir noktaya taşımıştır. Firmalar markalarını eşarbın dışa gelen kısmına yerleştirmektedirlar. Markanın göze çarpan bir şekilde yerleştirilmesi, gösterişçi bir tüketime işaret etmekte ve başlı başına bir statü sembolü olmaktadır.
Sayfa 151 - Pınar Yayınları
Kur’anı ezberlemek göz ve dudaklarla okumak değildir.
Bunun içindir ki, onlar Kur'an'ı göz ve dudaklarıyla okumadılar; böyle okudukları zaman da Cenneti garantiledikleri duygusuna sahip olmadılar. Hatta Kur'an'ı sadece ezberleyen veya sadece göz ve dudağıyla okuyanları kötü bir gidişatın nedeni ve başlangıcı olarak gördüler. Bu konuda bir örnek olarak şu hatırlanabilir/ Hz Ömer'in hila- fet yıllarıydı. Basra valisi Ebu Musa el-Eşarî, halife Hz Ömer'e, o yıl birçok Basralının Kur'an'ı tamamen ezberlediğini bildirdi. Hz Ömer'de onlara belirli bir maaş bağlanmasını söyledi. Fakat ertesi sene Kur'an'ı ezberleyenlerin sayısı daha da arttı. Hz Ömer bundan haberdar olunca Ebu Musa el-Eşarî'ye ne yapması gerektiğini bir mektupla şöyle bildirdi/ Onları kendi hallerinde bırak. İnsanların Kur'an ezberlemekle meşgul olup onun hükümlerini öğrenmeyi terk etmelerinden korkuyorum. Çünkü o biliyordu ki, önemli olan Kur'an'ı ezberlemek ve okumak değil; anlamak ve yaşamaktı. Anlaşılmayan şey yaşanabilir miydi? Anlaşılmadan okunan şey kalpleri ürpertebilir miydi; imani pekiştirebilir miydi; bilgiyi artırabilir miydi??
Reklam
Kapitalist sistemde kadın ve bedeni bir meta muamelesi görmekte, hem üretim hem de tüketim için bir araç olarak kullanılmaktadır. Kadın cinselliği ile değil tesettür sayesinde kişiliği ile toplumda bir özne olarak var olabilirken, modern zihniyet kadını cinselliğiyle toplumun içinde bir özne haline getirme çabasındadır. Medya aracılığı ile kadının kalıp yargıları örneğin; güzelliği, duygusallığı, çıplaklığı, kıskançlığı ön plana çıkartılarak bireylere aktarılmaktadır. Bu davranış biçimiyle kadın bedeni nesneleşmekte ve bunun sonucunda da kadın kendine yabancılaşmaktadır, kendi özünü kaybederek, medya tarafından bireylere aktarılan çerçeve içerisinde kendini bulmakta ve tanımlamaktadır. Bu durum da kadının kendi özüne yabancılaşmasına yol açmaktadır. Esasen erkeğin beğenisine göre inşa edilmiş olan ve kadın bedeninin sosyal bir gereklilik güdüsüyle içine hapsedildiği kapitalist sistemin güzellik kodları, eril iktidarı pekiştiren cinsiyetçi bir söyleme de hizmet etmektedir. Tesettür, esasen bütün bu sömürü sektörleri ve bu sektörlerle işbirliği içindeki ticari hegemonya ve siyasi zorbalığa karşı bir direnişin simgesidir. Ama ne var ki mevcut ve yaygın haliyle tesettürün zemini kaydırılmış, anlamı değiştirilmiş, içi boşaltılmıştır.
Sayfa 127 - Pınar Yayınları
+2
bugün Kur'an'ın bildirdikleriyle Müslümanların durumları birbirlerinden çok farklı niteliklere sahip. Kur'an'ın çizdiği yol ile insanların yolları tamamıyla örtüşmüyor; hatta çoğu zaman birbirlerine yakın bile değil. Kur'an kendisini esenliğin yolu (Yunus, 10/25), en doğru yolun rehberi (İsra, 17/9) olarak tanımladı, ama bugün onun sevenleri esenliği başka yerlerde arar durumdalar; çok farklı yolların yolcuları olmuş haldeler; her biri, diğerini yanlış yolun yolcusu olmakla itham edecek kadar birbirlerinden uzaklar. Kur'an kendisini insanı en güzel ve en doğru şekilde yaşatacak (Enfal, 8/24) bir hayatın kitabı olarak tanımladı, ama bugün onun sevenlerinin önemli bir kısmı zillet bataklığında debeleniyor, başları eğik, kişilikleri problemli, onurları zedelenmiş bir haldeler. Kur'an kendisini kalplerdeki şüpheleri gideren bir şifa (Yunus, 10/57) olarak tanımladı, ama bugün onun sevenlerinin kalpleri şüphelerle dolu; ne gidişatlarından, ne durumlarından, ne de yollarından eminler ve memnunlar.
Kemalzm dini loading..
Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile Kul arasındaki bağlılıktır. Türkiye Cumhuriyetinin resmî dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar ilmin muasır medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi vicdanî olduğundan Cumhuriyet din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten aynı tutmayı, milletimizin muasir telakkisinde başlica muvaffakiyet amili görür. Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir" "Dinler vicdanlarda ve mabetlerde kalmalı, maddi hayatın ve dünyanın işlerine karış mamalıdır. Bunun sonucu olarak da hayat tarzında bulunması gereken ilkelerin nereden alınacağı açıklanmış ve planlanan tedricî süreç teorik boyutuyla tamamlanmıştır: Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Milletimizin siyasî, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.Bu süreçte gerçekleşmesi planlanan ve gerçekleştirilenleri özetlemesi açısından batılılaştırıcı elit'in ünlü kalemlerinden birisinin ifadeleri konuyu olanca açıklığıyla gözler önüne serer niteliktedir: Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır İşte, bunların sonucunda Türkiye'ye özgü Resmi/Seküler İslâm oluşturulmuştur. Oluşturulan bu dinin bazı genel özelliklerini şu şekilde belirlemek mümkündür:
Modern insan tanrısını öldürüp onun tahtına oturunca cenneti yeryüzünde inşa edebileceğini sandı. Ama ne var ki bunun mümkün olmadığını, daha doğrusu kendisinin her şeye muktedir olmadığını anlaması biraz geç oldu. Cenneti inşa edemedi ama yeryüzünü cehenneme dönüştürmekte zorlanmadı...
Sayfa 84 - PınarKitabı okudu
Reklam
Bilinçlenmek adına güzel bir yazı.
Aile kurumunun her işinde ve yerinde Allah vardır. Böyle olduğu için Müslümanlar nikahlarını, eşleriyle bedensel beraberliklerini Allah'ı referans alan bir sorumlulukla yürütürler. Ama ne var ki bugün hızla her şey değişiyor, değiştiriliyor. Sadece körpe beyinler değil, yaşı yolu yarılamış ve hatta yolun sonuna yaklaşmış olanlar bile karşısında saatler geçirilen TV kanallarının zihinsel iğfaliyle karşı karşıyalar. TV kanallarının hemen hepsinde yer alan dizilerde cinsellik her türlü kural ve ölçütlerden koparılmış bir halde topluma servis ediliyor. Allah'ı kale almanın gerektirdiği ölçü ve sorumluluklar tamamen devre dışı bırakılmış bir halde. Ölçüsüz, kuralsız, kaidesiz beraber likler olması gereken bir şeymiş gibi takdim ediliyor, gösteriliyor. Cinslerin birbirlerinden bedenen hoşlanmaları, beraberliklerinin olması gereken tek kuralı olarak takdim ediliyor. Hål ve durumların günah olup olmadığı hiç bir şekilde hesaba katılmıyor. Böyle olunca da hiç zorlanmadan bir kadın kocasını, koca da karısını aldatabiliyor. Gençler sabah bir sevgili, akşam bir başka sevgili bulabiliyor. Zihinler sadece diğer cinse odak- lanmış durumda. Cinsellik hayatın ekseni, varlığın gayesi olarak algılanır hale getiriliyor. Ve tüm bunlar Allah'ı hesaba katmadan oluşup gelişiyor. Allah'a rağmen şekilleniyor. Sokaklar ise yaşanan sürecin sadece TV ekranlarda kalmadığının örnekleriyle dolup taşıyor.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.