Yalnızsındır.
Ne anlamak, ne anlaşılmak için çaba sarf etmek istersin. Arafta kalan kişinin önlenemez yazgısıdır bu. Hayat hem siyahtır, hem beyaz. Hem buradasındır, hem olmak istediğin yerde. Bazen her yerdesindir, bazen hiçbir yerde.
" Nazik ol!
İnsana, böceğe, kuşa...Çok değil.
Yol kenarında uyuyan kediyi uyandırmamak için yolunu, ya da bir karıncayı ezmemek için adımlarını değiştirecek kadar mesela..."
Evler büyüdü.
Ama aileler küçüldü.
Hanelere televizyon girdi.
Biz okumayı unuttuk.
Arabalarımız oldu en yenisinden.
Biz yürümeyi unuttuk.
Evlere klimalar girdi en kalitelisinden.
Serinlemek için ağaçların altına oturmayı unuttuk. Büyükşehirlerde yaşamayı öğrendik.
Köyde yağmur kokusunu unuttuk.
Ceplerimize telefonlar girdi en akıllısından.
Biz muhabbet etmeyi unuttuk.
Bilgi arttı.
Ama vicdanımızı kullanmayı unuttuk.
Elimizin altına bilgisayar geldi.
Postacıları unuttuk.
Her cüzdana kredi kartı girdi.
Biz paranın değerini unuttuk.
Parfümlere verdik tüm değeri.
Kırlarda taze çiçeklerin kokusunu unuttuk.
İlaç kolay bulunur, tedavi çabuk edilir oldu. Hastalıklar çoğaldı ve sağlıklı yaşamayı unuttuk. Ve o kadar çok koşturduk ki...
Biz yaşamayı unuttuk.
Gelmiş geçmiş en büyük yasa koyucu, unutmamak gerekir ki, insanın kendi vicdanıdır. Bir insan kendisi için istediğini karşısındaki insanlar için de istediği zaman, anayasanın en temel halini oluşturmuş oluruz.
Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır.