Günümüz dünyası (Peygamberimiz'den önceki devirlerde olduğu gibi) bir "cahiliye dönemi" yaşıyor.
Öyle bir "cahiliye dönemi"ki, şu korkunç maddi refah ve üstün maddi gelişmeler onun kötülüğünü hafifletmeye yetmiyor.
Çünkü insan, milliyet, deri rengi, ırk ve toprak parçası ortaklığı ötesinde ve dışında yine insan olarak kalır, ama ruh ve düşünceden uzaklaşmış, mahrum olmuş bir insan düşünülemez.
"Müslüman Ümmet" ancak, yaşayışları, tasavvurları, mevcut düzenleri, sistemleri, kıymetleri ve ölçüleri tamamen İslâmî yoldan gelen bir beşer topluluğudur.
Arzu sırf Allah'a kul olmayı benimsemek ve O'nun dışında kalan her türlü otoriteden kurtulmak fikrinden kaynaklanmalıdır. Yoksa sunulan nizamın, mevcud nizamdan şu şu noktalarda daha iyi olmasından değil.
Kur'an'ı uygulamaya ve yaşamaya dönük bir anlayışla öğrenmek, ilk örnek neslin tutumu olmasına rağmen;
"inceleme" ve "manevi haz" kazanma amacı ile Kur'an'a yönelmek sonradan gelen nesillerin eğitim metodu olmuştur.
insan teki bu inanç sistemini benimsedikten sonra, kendi bireysel kabuğuna çekilemez. O, akîde ile birlikte harekete geçecek, etkinliklerde bulunacaktır. İnancın özelliği budur çünkü. Canlı, aktif olma özelliği…Bu olağanüstü gücü o yüreğe yerleştiren, yüce güç sahibi gayet iyi biliyor ki, o enerji oraya sığmayacaktır; eninde sonunda orasının sınırlarını aşacaktır. O inancı bu yüreğe ulaştıran ilk aktif atak, bundan sonra daima ileriye doğru yürüyüşünü sürdürecektir.
Rivayet edildiğine göre Ebu Musa (R.A.) şöyle der:
— "Peygamber'imize (S.A.S) 'kahramanlık uğruna mı yoksa asabiyet uğruna mı yoksa gösteriş uğruna savaşan kimse mi şehid olur?' diye sordular. Peygamberimiz şu cevabı verdi: 'Sadece Allah'ın sözü yüce olsun, diye savaşan kimse, Allah yolundadır."