Vladimir Bey, emekliliğini Türk okulunun güvenliğinde geçiriyordu.
Bu okulda herkes birbirini çok seviyordu.
Sanki 'sevginin sultanlarıydı' bu insanlar.
Öğretmenlerin bu durumu öğrencilere de yansıyordu. Bahçede oynayışları, sokakta yürüyüşleri bile farklıydı.
Sanki büyüyüp yeniden küçülmüşlerdi. Geçenlerde cumhurbaşkanı okulun önünden geçerken arabasını durdurarak çocukları seyretmiş ve yanındakilere"Bu çocuklarda oyun oynarken bile bir olgunluk var" demişti.
Okulda hala bir öğrencisini kurtarırken, kendisi nehirde boğulan öğretmenin fedakarlığı konuşuluyordu.
Terörün tırmandığı, günde beş on evladımızın öldüğü, kardeşin kardeşi vurduğu acılı yıllar...
Emanet edilmiş çocukların"başına bir şey gelir" düşüncesiyle "gece kahramanlarının" sabaha değin çocukların başında nöbetleşe beklediği geceler...
Örtüleri açılan çocukların üzerini örten şefkat melekleri...
Bu bayramda o gün bugün milyonlarca gencin yüreğine kutsal bir sorumluluk sancısı bırakan bu olayı Ertuğrul öğretmenimizin Madagaskar'dan gönderdiği ilk mektupla yeniden hatırladım. Şöyle yazıyordu:
" Burası bir elmayı öğrencilerin sırayla ısırarak yedikleri, bir bisküviyi dört öğrencinin paylaştığı, yağsız bir kazan pilavı iştahla yedikleri ve 'Burada nasıl yaşanır?" diye düşündüğünüz evlerden insanların tebessüm ederek çıktıkları huzurlu bir ülke.