Anlıyorum ki hayat, hiç de fena değil. Onu fena yapan, onu cehennem haline getiren ancak biziz. Bu hakikati annemle birlikte geçen şu sakin ve gürültüsüz hayatım içinde anlıyorum.
Evet hayat fena değil, hayat fena değil...
Birden Alman doktorun çehresi küçümser bir ifade aldı:
-Siz Türkler... dedi... Ne kadar hastaneden korkan bir milletsiniz. Hastanız ölüm haline geldikten sonra aklınız başınıza geliyor ve ancak o zaman hastanızı hastaneye yatırmak mecburiyetini hissediyorsunuz...
Doktorun bizden bahsederken çehresi pis bir şeyden bahsedilirken hasıl olan tiksinti hatlarıyla doluydu.
Onunla münakaşa etmek istemedim. Yalnız sadece:
-Unutmayınız ki hastanenizin
müşterilerinin çoğunluğunu oluşturan yine Türkler'dir... diye cevap verdim.
Hapishanenin manzarası bana adaletin yüzü gibi soğuk bir duş etkisi yapıyor.
Adalet diyorum... Adalet, kanunun adaleti, zaten bir düşünceden başka ne ki! Kanun suçluyu cezalandıracağını, sahtekara ağır ceza yükleyeceğini, katili en şiddetli ceza ile cezalandıracağını söylüyor ve dolandırıcılığı bir suç, kürtajı bir cinayet kabul ediyor; buna