You can find Yüz Yıl Sonra Ermeni Soykırımı books, Yüz Yıl Sonra Ermeni Soykırımı quotes and quotes, Yüz Yıl Sonra Ermeni Soykırımı authors, Yüz Yıl Sonra Ermeni Soykırımı reviews and reviews on 1000Kitap.
1914-1918 yıllarında yaşanan dehşet olaylarının en kötüleri Osmanlı ve Rus imparatorluklarında meydana gelmişti. Gerçekte imparatorlukların yeniden düzenlenişinde toplulukların tehciri, zorunlu ve trajik bir homojenleştirme, toplumsal ya da etnik bir yeniden birleştirme biçimini almıştı. Ermenilerin yok edilmesi ve 1915 yılından başlayarak Rusya'da başta Yahudiler ve Alman kökenli Rus vatandaşları olmak üzere şüpheli ilan edilen toplulukları tehciri, bunların örneğiydi.
"Tarihin tüm dönemlerinde, soykırımın insanlık için büyük kayıplar yarattığı" kabul edilerek, "ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur:
a) Grup mensuplarının öldürülmesi;
b) Grup mensuplarının bedensel veya zihinsel bütünlüğünün ciddi biçimde ihlal edilmesi;
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığının ortadan kaldırılacağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek."
1919-1920 yılları, Türk tarihinde günümüze kadar hükümet ya da yargı mensuplarının ve ayrıca İstanbul basınının ve kamuoyunun kısmen de olsa savaş esnasında İttihatçıların Ermenilere karşı işlediği suçları kınayabildiği belki de tek dönem olmuştur. Basında bir anlamda ifade özgürlüğünün tesis edilmesiyle birlikte, 1918 Kasımı'ndan itibaren İttihat karşıtı gazetelerde radikal eleştirilerin yer bulabildiğine ve önemli gazete yazarlarının Ermeni halkının lTC yöneticileri tarafından katledildiğini ifade etmekten çekinmediğine tanık oluruz. Örneğin ünlü yazar Halide Edib, lTC çevrelerine yakın olmasına ve savaş sırasında Lübnan'da bir yetimhanenin başında görev alarak İttihatçıların Ermeni çocukları "Türkleştirme" programına doğrudan katkı vermiş olmasına rağmen 21 Ekim 1918 tarihli Vakit gazetesinde şu satırları yazmaktan çekinmemişti: "Zararsız bir halkı katlettik. (...) Ermenileri Ortaçağ'dan kalma yöntemlerle yok etmeye çalıştık."
Ancak olayların ve devletin bu olaylardaki sorumluluğunun, görevdeki bir siyasi yetkili tarafından en net biçimde kabulü, Dahiliye Nazırı Mustafa Ali [Deymer]'in 13 Aralık 1918'de Vakit gazetesinde yayımlanan sözlerinde görülür: "Savaş esnasında, yöneticilerimiz tehcir kanununu en kanlı çetelerin bile suçlarını aşacak biçimde ve suç işlemek kastıyla uygulamıştır. Ermenileri imha etmeye karar vermiş ve bunu gerçekleştirmiştir. Bu karar lTC'nin Merkez Komitesi tarafından alınmış ve hükümet tarafından da uygulanmıştır."
Ermenilerin tehcirden önce mallarını satmaları, devretmeleri ve kiralamaları yasaklanmıştı. Yerel yetkililerin tehcir edilen Ermenilerin malları üzerinde tasarrufta bulunmalarını kati biçimde engellemeleri emredildi. Ermenilerle malları arasındaki ilişki söz konusu toprak ve nüfusun yeniden tasarlanması için mutlak biçimde kesildi. Türkleştirme politikası doğrultusunda desteklenen muhacirlerin Ermeni mallarına iskanı, Ermenilerin geri dönebilme ihtimallerini azaltıyordu. Talat Paşa'nın notlarına göre, 1915'te 20.545 hane, 267.536 dönüm arazi, 76.942 dönüm bağ, 7.812 dönüm bahçe, 703.491 dönüm zeytinlik, 4.573 dönüm dutluk, 97 dönüm portakallık, 5 at arabası, 4.390 hayvan, 2.912 ziraat aleti ve 524.788 tohum muhacirlere dağıtıldı. Hayatta kalmayı ve 1918'den sonra geri dönmeyi başaran Ermeniler evlerinde ve tarlalarında, iskan edildikleri hane ve tarlaları elde tutmak için şiddete başvurmaktan çekinmeyen muhacirlerle karşılaştılar.
Ermenilerin, özgürlük ve güvenliklerini sağlamak için Osmanlı İmparatorluğu'ndan talep ettiği reformlar, onların toplumsal, siyasal bünyeden ve ülke topraklarından tümüyle temizlenmesi gereken mutlak bir iç düşmana dönüşmesinin başlangıç noktası olacaktır; hatta bu [temizlik], imparatorluğun hayatta kalmasının ve yeniden doğmasının önkoşulu kabul edilecektir. Avrupa devletlerinin bu reformların garantörü olarak görünmeleri, daha vahim bir sonuca yol açar: Ermeniler Avrupa'nın hizmetine girmekle ve ihanetle suçlanır ve bu da onların yok edilmesine meşru bir kılıf hazırlar.