Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nazım'ın Bursa'daki İnsanları

Yüzümde Nazım İzi Var

Güney Özkılınç

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
“Sen haksızların üzerine silahla gidiyorsun. İnsan sevgini, haksızlık yapanı öldürerek göstermek istiyorsun. Ben bu işi kalemimle yapıyorum. Kalemimle anlatıyorum. Senin silahın patladığı yerde kalır. Benim kalemim ise bu haksızlıkları anlatarak bir gün bu düzeni patlatır, anladın mı?”
Nimet abla, Nâzım Hikmet’i getiriyorlar!’ diye yanıtlar. Annem gerisini şöyle anlatır: ‘Upuzun bir boy, arkaya taranmış saçlarının her telinde bir egemenlik havası varmış gibi, iki jandarma arasında yürüyen bir kişi... Sanki jandarmalar onu değil de o jandarma askerlerini koruyormuş gibi bir görüntü... Kendinden emin olarak koridordan geçti...’
Reklam
Bir tanem! Son mektubunda: “Başım sızlıyor yüreğim sersem!”
“... Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan halkların kavgasını ve kavgamı benim ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan... Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım sensiz senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden
... Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken...”
Güzel olan insanlar mı, hikayeleri mi ?
Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevinde Orhan Kemal ile tanıştığı günü, Çankırı’daki dostu Kemal Tahir’e yazdığı mektupta, şu cümlelerle anlatacaktır: “Bursa’dayım. 1933 senesinden beri Bursa Hapishanesinin duvarları, pencereleri, malta boyları değişmemiş. Ne eskimişler ne yenileşmişler. Hatta o zamandan kalma bir iki mahkûma dahi rastladım. Yalnız onlar beni, ben onları biraz ihtiyarlamış bulduk. Sana burasını birçok defalar anlatmıştım, tayyare biçimi bir bina. Benim oda kuyrukta, üçüncü katta, sol tarafta. Ordaki odadan biraz küçük. İçinde iki kişi yatıyoruz. Oda arkadaşımın adı Kemal... Evet “Kemal” senin adın gibi. Sana yalnız adı benzemiyor, senin gençliğine benzeyen tarafları da var. Şiire meraklı, heyecanlı...”
Reklam
Nazım gibi yaşamak
Belki sizi ilgilendirir diye, normal yirmi dört saatimi yazıyorum: Sabah yedi yataktan kalkmak, yedi kırk beş radyoyu dinlemek, sekiz buçuktan on ikiye kadar Tolstoy’un Harp ve Sulh romanını tercüme. İkiden dörde kadar dokuma atölyesinde çalışmak. Dörtten yediye kadar, adını henüz koyamadığım ve bir türlü bitmeyen kitabıma çalışmak. Yedide radyoyu dinlemek... Sekizden on bire kadar, küçüklü büyüklü şiir yazmak. On birden on ikiye kadar kitap okumak. Yemekleri ne zaman yediğim malûm. Bu şartlar içinde bazen günlerin yirmi dört saatten ibaret olduğuna içerliyorum.”
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.