Zafiyet Kuramı

Ersan Üldes

Oldest Zafiyet Kuramı Posts

You can find Oldest Zafiyet Kuramı books, oldest Zafiyet Kuramı quotes and quotes, oldest Zafiyet Kuramı authors, oldest Zafiyet Kuramı reviews and reviews on 1000Kitap.
Benim bir Tanrı'm yoktu. Acayipliğim şu, ben Tanrı'yı hiç düşünmedim, bir teraziye koyup tartmadım, varlığını sorgulamadım. Benimki inanmamak falan değil, başka bir şey. İnananlar nasıl sorgulamazsa, hatta sorgulamayı günah sayarsa, ben de benzer şekilde inanmıyor ama inanmazken de sorgulamıyordum. İnanmıyordum da değil aslında, ben belki inanırdım ama Tanrı yoktu. Hâşa! Tanrı belki vardı da; benim için yoktu. Daha doğrusu, benim Tanrı'ya ihtiyacım yoktu. Tanrı'nın da bana ihtiyaç duymayacağı açık ve kesin olduğuna göre, aramızda hatırı sayılır bir münasebet yoktu, demek belki de en doğrusu.
Sayfa 155Kitabı okudu
En aciz insanlar,en çok beklentisi olanlardır.Hep yerinde sayarlar.
Sayfa 73 - Plan B
Reklam
"Her insanın bir ilgi alanı olmalı,"demişti Bahadır,"ama yeşillik olsun diye değil,yeri geldiğinde gözünü kırpmadan hayatını vakfetmek koşuluyla..."
Sayfa 91 - Plan B
Nihayetinde her çağla yazar, büyük bir yazarın etkisiyle, usta işi eserlerdeki gücün büyüsüyle sarılır kaleme. Aynı gücün bir benzerini kendisinde görmüştür. Okuru yoldan çıkaran büyük yazar, doğallıkla Dostoyevski, Tolstoy, Beckett, Proust, Musil, Joyce veya görece daha da haysiyetli, burada sayamadığımız yüzlerce değerli yazardan herhangi biri olabilir.
Sayfa 5 - 1. Baskı, 2015
Kendine dışarıdan bakabilmek, takdirlik bir yeti midir sahiden, sağaltım kitaplarında söylendiği gibi? Ya da gizemli bir yan aranabilir mi insanın aymaz bir büyülenmeyle, narin gövdesini uydu fotoğraflarında görülebilen koskoca binalarla kıyaslamasında? Bu binalar, gölgesi büyüdükçe tedirginliği çoğaltan bu gökdelen bozmaları; kendine daha fazla bakabilsin diye mi yansımanı verir, kendini saklar usulünce, seni gösterir?
Sayfa 26 - 1. Baskı, 2015
Mesela yazarlık, hilkat garibesi mesleğidir çağımızda. Diyelim bir roman yazacaksın ve kentte yaşıyorsun. Kentte zaman hızlı akar, bilirsin. Anadolu'da bir gün içinde, dört saat oturup gökyüzüne bakabilirsin, böyle bir hakkın vardır. Ama İstanbul'daysan, o dört saati kuyrukta, otobüste ya da manasız bir toplantıda geçirmek zorunda kalırsın; ama neresinde, hangi kısmında olursan ol, dört koldan sarılmıştır çevren. Açık hava reklamları üstüne üstüne gelir, kaldırımlarda maksatlı kadınlar seni sebatından döndürmeye çalışır. Işıklı şehir, ışıltılıdır da. Televizyon çok kanallıdır; kanallardan en azından biri, alt sokağındaki lağım patlamasını eğlence hayatı diye anlatır. Sokaklarda korsan filmler satılır, siktiriboktan bir film en azından iki saatini alır. Sonra arkadaşlar vardır, kadınlar... Hepsi bir elden yazmaman için uğraşır. Paran yok mu? Hiç dert değil. Şöyle uzun bir yürüyüş bile kent yaşamıyla tanışmanı sağlar. Kent yaşamı gönlünü çeler; canın çeker, renk çeker, ışık çeker, kan çeker... Bu hayattan herkes kendine bir parça almak ister, kıyısından köşesinden olsun bu hayata dalmak ister. Tabii ki çoğunluk avucunu yalar. Avucunu yalayan, bunun acısını yine avucundan çıkarır; (...) Otuz defa tahrip olmuş bir kafanın oturup bir şeyler yazması nasıl beklenir?
Sayfa 44
Reklam
19 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.