Yapay şeylere kanarak modern hapishanelerde özgürce oynadığını zannederken çocuklar, televizyon ve bilgisayar karşısında yağ bağlayan göbeklerini eritmek için gacırdayan spor aletlerine koşacaktı büyükler.
Mutlu bir yaşam, güzel bir yaşam, merhamet, sevgi dolu bir yaşam, bir dayanak, bir sığınak, biraz ışık, aşk. O ve ben. Ben ve yazı. Sen ve ben. Hadi dünyayı şekilden şekle sokalım.
Nazar Ana en çok zenginlikle güçlülük arasındaki doğrusal ilişkiden nefret ediyordu. Zenginliğin otoritenin, iktidarın kaynağı görülmesini kabul edemiyordu. Oysa insanı insandan üstün kılan erdemlerdi...
Eskisi gibi olamazdı insan bir yalanın ardından. İllaki değişirdi bir şeyler. İllaki eksilir, azalırdı insan. Deva beklerken heba olur, kendine el olurdu. Saydamlığını yitirir, paslanırdı...
Hem insan, azalarından en çok dilini severdi. Dil hükmediciydi. Dil bir sihirbazdı. İnsan inanmak istediğine inanırdı. Kovalamazdı sözün gerçekliğini. Masal da bu yüzden tatlıydı...
Zan, masal tadında, mitolojik çağrışımlar yapan bir yeni çağ romanı..
Küçücük köylerin devâsâ hikayeleri ve acı gerçekleri anlatılıyor..
İsteyen istediğine inanacak.. Ya, bu bir hikmettir, diyecek, bu bir sırdır, diyecek ya da acı gerçeği sezecek, görecek, anlayacak..
Bilmekten korkmayın ya da korkun; çünkü gerçekler yalanlardan çok daha korkunç..
İyi okumalar dilerim..