Aydınlık ancak karanlık var olursa, var olabilir.
O zaman neden karanlıktan nefret edelim?
Karanlık olmadan aydınlık olmaz, bu nedenle aydınlığı sevip karanlıktan nefret edenler, bir ikilem içindedir; ne yaptıklarını bilmiyorlardır.
Yaşam çok büyük bir enerji olayıdır.
Ne kadar enerjin olduğunun farkında değilsin.
Atomların ne kadar enerjileri olduğunun farkında olduklarını mı sanıyorsun?
Göze görünmeyen tek bir atom, eğer patlarsa, Hiroşima ve Nagazaki kadar bir şehri yok edebilir. Dakikalar içinde her şey yanar.
Eğer maddenin bir atomunun bu kadar enerjisi varsa, bir düşün — bilincin çok daha yüksek enerjisi olmalı.
Senin varlığın evrenlerce enerji taşıyor olmalı; ancak bu enerji uykuda, ama farkında değilsin.
Farkında olanlar onların tanımlamaları için bir işaret verir.
Ama endişelenme; bu enerji yaratıcıdır, yok edici değil.
Başın ve kalbin evlenmesi hiç mümkün olacak mı ya da sonsuza kadar boşanmış mı kalacaklar?
Hepsi sana bağlı, çünkü ikisi de mekanizma.
Sen ne kalpsin ne de baş.
Başa doğru hareket edebilirsin, kalbe doğru hareket edebilirsin. Başın ve kalbin yönergeleri tümüyle zit olduğu için tabii ki farklı yerlere ulaşacaksın.
Doğru çok kolaydır; baş onu çok karmaşık yapar.
Yüzyıllardır filozoflar doğruyu baş aracılığıyla arayıp araştırıyorlar. Hiçbir bir şey bulamadı, ama büyük bir düşünme sistemi oluşturdular. Tüm bu sistemlere baktım: Asla bir sonuca varmıyorlar.
Kalp’te bir mekanizmadır — baştan farklıdır.
Başa mantıklı alet diyebilirsin; kalbe duygusal alet diyebilirsin.
Duygu da en az mantık kadar bir bariyerdir.
Mantık içindeki erkektir ve kalp içindeki dişidir.
Ama doğrunun erkek ve kadınla hiçbir alakası yoktur.
Doğru senin bilincindir.