"Kendim kadar yalnız, sizin kadar kalabalıkken;
hiç kimseden olmayacak kadar tek başıma ve hür iken,
bir o kadar da bağımlı ve tutsakken;
toplumun tamamına bakabilecek kadar onlara uzak,
kalp atışlarını duyabilecek kadar onlara yakınım.
Durduğum bu yerde hiç hiç kimseyle birlikteyken ama herkesle birlikteyken;
işte tam da bu olmayacak tanımların zoru içerisindeyken
karmaşık yazılar dökülüyor kalbimden."
"Çok eski bir arkadaşımın dediği bir şey geldi aklıma. 'hayat da tıpkı bu tren gibi' demişti bana zamanında.
Birinci duraktan başlıyorsun, yol boyunca onlarca kişi inip biniyor trene.
Bazen tünellere giriyorsun ama eninde sonunda çıkıyorsun o tünelden.
Bazen yokuş tırmanıyorsun bazen yokuş iniyorsun.
Yolcular ise; seninle yol boyu beraber gelenler de var inme vakti gelince inenler de.
Sen de şu an bir trendesin ve evine dönüyorsun, trenden indiğinde evine varmış olacaksın
ama eve gitmek için ne bu acale?
Pencereden dışarı bak ve yolun güzelliğinin tadını çıkar.
O yoldan bir daha aynı şekilde geçemeyeceksin asla.
Hak veriyorum ona ama o yola bakınca gördüğüm tek şey acı iken yola nasıl devam edebilirim ki?"
Ne hissettiğime dair en ufak bir fikrim yok boş hissediyorum mutsuz değilim, gülebiliyorum. Ama çoğu zaman içimden gülmek gelmiyor. Özellikle de gece olduğunda hepten durgunlaşıyorum.
"Senin gönlün daima meshur ve musahhardır,
Mazursun,
Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin,
Mazursun,
Ben sensiz bin gece kan yuttum,
Sen bir gece sensiz kalmadın,
Mazursun."