İçinde bulunduğu durumun onu en çok kızdıran yanı, can sıkıntısının ona yabancı, tamamen dışında bir nitelik taşımasıydı. Önünüze dikilmiş gereksiz bir varlık ya da eşya gibiydi bu. Tıpkı bazen gözümüzün önünde duran ama konuşmanın coşkunluğuna kapılarak düzeltmeye akıl etmediğiniz bir aksaklığa benziyordu; yere düşmüş bir mendil, dolaba kaldırılmış bir kitap, vs. gibi; çoğu zaman pek önemsiz hatta gülünç şeylerin hem farkına varmaz, hem de çevrenizde bir düzensizlik olduğunu hissederek sıkılır, rahatsız olursunuz neredeyse... neden sonra bunu fark ederek yerine koyarsınız.