Billur bize aldırmadan büyük adımlarla onların yanına yürüyüp, Bedirhan'ın oturduğu koltuğun koluna kalçasını yaslayarak Bedirhan'ın yanağından makas aldı. O an, bir kalbin atış süresinde Bedirhan'ın Billur'a öyle bir bakışını yakaladım ki, olduğum yerdeki zemin çatlayıp ikiye ayrılsa ancak bu kadar şaşırırdım. Bedirhan'ın o dikkatli bakışlarının hızla Billur'un vücudunda dolaştığını ve dudaklarının belli belirsiz aralanır gibi olduğunu gördüm.
Yok daha nelerdi.
Peki ben şimdi ne yapacaktım? Ferruh Ferman maskesini yüzümden söktüğüm gibi, Dilara'yı da kalbimden sökebilecek miydim? Maske değiştirir gibi sevgili değiştirilir miydi?..
"Canımın içi, böyle şeyler yalnızca romanlarda olur."
Öncelikle belirteyim, hayatınız boyunca asla ama asla böyle bir kitap okumamışsınızdır.
Ben okumadım.
Kitabın konusu muaazzam.
Yazarın yazım tarzı fevkalade.
Böyle ustaca kurgulanmış bir kitabı ilk defa okuyorum.
Kitap ilginç ve absürt karakter isimleriyle, okurken kendinizi zırcahil hissedeceğiniz bilgilerle, bir cümleyi okuduktan sonra
"Kelebenkim benim," dedi Bedirhan bana öpücük atıp lavaboya ait olduğunu düşündüğüm kapıya doğru yürürken. "Bir ki üç bir ki üç kelebenkler gibi, bir ki üç." Kollarını açıp yavaşça süzülerek gözden kayboldu.
"Ne tür bir hasta bu ya?" diye homurdandım.
"Severim onu," dedi Karan sakince. "Bedirhan iyi çocuktur."
"Kötü olduğunu söylemedim," diye fısıldadım tekrar omzuna yatarken. "Sadece çok neşeli."
"Bu sence de daha tehlikeli değil mi?"
"Anlamadım?"
"Bir kopma noktası mutlaka oluyor, Çakıltaşı"
Göz ucuyla ona bakarken yalnızca çenesini, burnunu, bir de gür kirpiklerini görebiliyordum. "Nasıl yani?"
"Çok gülen, yalnız ağlar," dedi yavaşça.