Biz insanlar kendimizi kötülemede gösterdiğimiz zekâyı hiçbir yerde gösteremeyiz. Kafamızın, o her şeyi bozabilen tehlikeli aletin peşine düştüğü, öldürmeye kastettiği av kendimizdir.
Havaalanında kendilerini koşuşturmaya kaptırmış o insanlar, yolda gelirken gördüğüm araçlarnın içindeki telaşlı yolcular, üniversitedeki şişman kadınlar dükkânlarda alışveriş yapanlar, hepsinin beni ilgilendiren ancak tek bir yönü olabilirdi: Her birinin yaşadığı kendi hikâyeleri. Her bir insanın hikâyesi, bizi kendi başımızdan geçen olaylar kadar ilgilendirirdi. Yeter ki kendi gerçekliği içinde kavransın. Her hikâye, sonuçta insan varoluşunun bir hikâyesi değil miydi? Ve akıp giden hayatın?
Evet, gençlik, gençliğini yapacaktır. Ama gençlik, hayvanlar gibi davranmaktır. Hayır, tam olarak hayvanlar gibi değil de, daha çok şu küçük oyuncaklar gibi davranmaktır. Hani sokaklarda satarlar ya, içinde mekanizması, dışında da anahtarı olan küçük teneke adamlar vardır, anahtarını grr grr grr kurarsın, bırakırsın yürür gider ya kardeşlerim. Ama düz çizgide gider ve tabii bir şeylere toslar, düz gider tos tos toslar, yaptığından vazgeçemez. İşte genç olmak, bu küçük makineler gibi olmaktır.