Kitle Zihniyetinin Dengeleyicisi Olarak Din
Bireyin Tanrı’ya bağımlılığı doktrini dünyanın birey üzerindeki iddiası kadar güçlü bir iddiadır. Hatta bu iddianın mutlakçılığı, kişi kolektif zihniyete teslim olduğunda kendine nasıl yabancılaşıyorsa, aynı şekilde onu dünyaya karşı yabancılaştırabilir. Kolektif zihniyette olduğu gibi, bu kez de (dinsel doktrin adına) yargılama ve karar verme gücünü, bir suçun bedelini ödermiş gibi, kaybedebilir. Devlet'le uzlaşma yoluna gitmedikleri takdirde, dinlerin açıkça hedefledikleri amaç da budur. Eğer Devlet’le uzlaşırlarsa, ben bunlara ‘‘din” değil, "iman” demeyi tercih ediyorum. İman kesin bir kolektif inancın ifadesidir, oysa din sözcüğü belli bazı fizikötesi ve dünyaötesi faktörlerle kurulan öznel ilişkiyi ifade eder. İman ana hedefi bu dünya olan bir inanç bildirimidir, dolayısıyla dünyevi bir ilişkidir. Oysa dinin anlamı ve amacı (Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamda olduğu gibi) bireyin Tanrı ile ilişkisinde veya (Budizmde olduğu gibi) bireyi kurtuluşa ve özgürleşmeye götüren yolda saklıdır. Tüm ahlak sistemleri bu temel gerçekten türemişlerdir, o olmaksızın bireyin Tanrı’ya karşı sorumluluğu töresel veya göreneksel bir erdem olmaktan öteye gidemez.
11 öğeden 11 ile 11 arasındakiler gösteriliyor.