sokağın hikayeleri
Size de olur mu bilmem, bir evin önünden geçerken içerideki hayatı hayal edip, akşam sofrası mı olur, yemekten sonra karşılıklı içilen kahve mi olur gözünüzün önüne getirmek?
Belki de dargındırlar; ayrı ayrı yemiş kös kös oturuyorlardır.
Yahut çoluk çocuğu evden ayrılmış yaşlı bir karı kocadırlar. Günlerdir kapılarını çalan olmamıştır, hâlâ TV seyrederken biri örgü ören diğeri uyuklayan birkaç kişiden biridirler.
California’da bir kafenin önünden geçerken bir masada oturan 60 yaşlarında kır saçlı, bakımlı, kafası yukarıda, kollarını öne çıkmış göğsünde birleştirmiş bir adamın karşısında sarışın bir kadının kucağına bakarak oturduğunu gördüm.
Hemen yazdım hikâyeyi: Aralarında ciddi bir kırgınlık olan kız, babasını yıllardır görmüyordu. Adam onu ısrarla buluşmaya
çağırdı. Kız saniyeleri sayarak oturuyor, boğazı düğüm düğüm olduğundan kahvesini bile içemiyordu.
Biraz ilerleyince geriye dönüp tekrar baktım. Ne göreyim, arkadan 25-30 yaşlarında genç bir kız sandığım kişi adamın akranıymış. Göz göze geldik. (Adamın yüzüne bakmamak için etrafa bakıyordu. Çok mutsuz, umursamaz ve biraz da öfkeliydi.) Tabii ki hemen senaryoyu değiştirdim: Kadın adamı aldatmış ve terk etmişti. Adam kadının kabahatlerini tespit etmiş ve avantajlı bir boşanma davası açmıştı; onu konuşuyorlardı.
Siz ne sanmıştınız, boş boş mu geziyoruz? Tek mesele şu ki yazmak çok vakit alıyor. Yoksa bizde ne hikayeler var, hepsi bir- birinden klişe.
22 Mart 2022
İbn Arabi, Şeytan'a şeytanlığı yaptıran şeyin, Allah aşkı olduğunu söyler. Yani Şeytan, Allah'ı o kadar çok seviyordur ki kendisinden daha fazla sevdiği bir şey yaratıldığını öğrendiğinde kıskançlıktan deliye dönüp isyan eder. Allah'ın, Şeytan'dan daha çok sevdiği şeyin insan olması, sanıyorum ancak Allah'ın naifliğiyle açıklanabilecek bir paradoks. Fakat Şeytan'ın da bizzat Allah'a ait olması, daha başka bir paradoks sanki.
Bir kere düşmeye başlayıp bir yere tutunamazsanız, düşmenin kendisi bilinçli tercihinize dönüşür. Bu bilinç durumu, sizde sevinçli bir yaşama biçimi haline gelir ve bir süre sonra da düşmenin bizzat kendisi olursunuz.
Vladimir Lenin, çok sevdiği halde, hayatının bir noktasında klasik müzik dinlemeyi bırakmıştı. Çünkü müziğin kalbini yumuşattığını düşünüyordu. Oysa bir devrimci, yumuşak kalpli olamazdı.
İspanya'da on altı yaşına girdiyseniz reşit sayılırdınız, hatta bir zamanlar bu yaş on dörtmüş. Ama İran'da dokuz yaşına basan bir kız çocuğu reşit kabul edilir. Peki ya hayatımın çoğunu geçirdiğim Amerika Birleşik Devletleri'nde? Orada yetişkin olmanız için liseyi bitirmeniz şarttır. On sekiz yaşında yuvadan ayrıldım, diye düşündüm. Bu, dünyanın pek çok ülkesinde, benzer arzuları gerçekleştirecek özgürlük ve refah olmadığından bir lükstü. Bunları hesaba kattığımda nasıl bir sonuca varmalıydım peki? İspanya, Amerika Birleşik Devletleri ve İran'dan müteşekkil, son derece keyfi bir üçgende, kültürel önyargıların ve yasaların, insanların hayatlarına sınırlar çizmeye çalışırken birbiriyle çakıştığı bir bölgeye hapsolmuştum.
Tabiri caizse bir solukta okuyup bitirdiğim kitaplardan biri oldu kendisi. Eskiden yani lise ve üniversite yıllarımda hep şey dediğimi hatırlıyorum "Dünyaya bir daha gelsem erkek olarak gelmek isterim." Bilinçaltım o kadar çok ataerkil anılarla doluydu ki demek dilime yansıması bu şekilde olmuş. Ne zaman söylemeyi bıraktığımı hatırlamıyorum ama kadın olmayı keşfetmeye başlayalı çok zaman olmadı diyebilirim. Aslında ailemizde gördüğümüz o ilk kadın yani annem, annelerimiz...Yolumuza, kaderimize ve dahi attığımız adımlara kadar her şeye istemeden de olsa nasıl müdahil oluyorlar bir bilseler. Aslında biliyorlar, onlar da birilerinin kız çocuğu ama ortada bir kabulleniş seziyorum her defasında. Böyle gelmiş böyle gidecek kabullenişi, boyun eğişi, bizi her uyandığımız günde daha da yaralıyor. Bu hiç adil değil, yaşa(l)dıkça ölüyoruz.
Ecdadımızın uğraşlarından bize kalan Nutuk'lar... Niçin okullarda okutulmuyor, caddelerde insanlara verilmiyor bilemiyorum. Parasından değil, zaten her yerde bulunabilecek bir şaheser. Niçin öğretilmiyor insanlara, asıl çekilmesi gereken nutuk?
Yaşça büyüklerim bilirler, onların zamanında Gençliğe Hitabe ezberlenirmiş. Yanlış hatırlamıyorsam