Bu ülke, ne İsrail Terör Örgütü'nün ne Rusya Kızıl Ordusu' nun ne de başka bir ülkenin peyki değildir.. Kulağını aç, iyi dinle Tayyip: Burası Türkiye Cumhuriyeti!..
Ne fark ederdi ki zaten? Herkes ölüyordu nasıl olsa; iyisi de kötüsü de, güçlüsü de zayıfı da, hayata dört elle sarılanı da yaşamı aşağılayanı da... Herkes göçüp gidiyordu. Her şey göçüp gidiyordu.
Reklam
Uygarlık çöküyor ve artık herkes kendisi için yaşıyordu
625 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 56 days
Birisi "Aşk" mı dedi ♡
Tarihin gördüğü, en tutkulu aşklardan birisi de Naciye Sultan ve Enver Paşa’nın aşkıydı. Bu eser, kabaca Enver paşanın yurt dışına çıkmak zorunda kaldığı (Çünkü 1.Dünya Savaşı sonunda İngilizler, İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticilerine karşı bir tutuklama emri çıkartmıştır. Bu yüzden o ve diğer arkadaşları mücadelelerine yurt dışında devam
Naciyem Ruhum Efendim
Naciyem Ruhum EfendimMurat Bardakçı · İş Bankası Yayınları · 2016116 okunma
Yüreğimin sırça köşkü Sevdana sarmalandığım kadın, Hanidir yüreğin, Örgülü saçların hep mi kızıl kestane? Seni sevdim canıma can, yoluma yoldaş diye. Hanidir bırakıp gitmeyişlerin, Sarıp sarmalayışların. Ne bu yürek seni unutur ne de bu destan gibi ahiret. Her şey sen de saklı, senin varlığında. Çekip giderken hoyrat bir çağda Mecnun misali bıraktın beni yaban. Çözülse de dizlerim Gelsem sana, Hâk namına kucaklasam seni Bırakmasam ellerini, avuçlarımdan kayıp gidişlerini... Felaket yaktı yıktı beni, neyleyim? Dağıttın gittin beni Hadi uyan da söyle Şimdi ne edeyim?
Herkesin fikri kendine ama bizde de bir imparator var sanki
"Onlardan şunu çı­kardım, mücadele gelip geçer, uzun süren bölünmeler biter, uzun süren birleşmeler bölünür, ülkenin iradesi bir imparatorun elinde olmalıdır, ülke imparatorun evidir, ev imparatorun ülkesidir, bu sebeple ülkeyi tüm kalbiyle yönetir. Ülkeyi bir parti yönetirse herkesin söyleyecek bir sözü olur, işler karışır, kayınpeder soğuktan, kayınva­ lide sıcaktan şikayet eder, sonunda işler sarpa sarar."
Reklam
'Bir aptal her zaman kendisine hayran kalacak daha aptal birini bulur.'
Mayıs
Mayıs, ayların gülüdür, Taze bir çiçek dalıdır, İçerim ateş doludur; Mayıs'ta gönlüm delidir. Yeşil dağlara göçülür, Kızıl şaraplar içilir; Yârim dökülüp saçılır, Mayıs'ta gönlüm delidir. Göklere karşı yatılır, Dertlerimiz unutulur; Eski sevgiler atılır; Mayıs'ta gönlüm delidir. Uzakta kuşlar seslenir; Gönlüm geniler, beslenir; Yaşamağa heveslenir, Mayıs'ta gönlüm delidir. Yumuşak rüzgârlar eser; Çimenlerde yârim gezer; Yanılır, bana gülümser; Mayıs'ta gönlüm delidir.
- Bizi boğacaklar! -dedim.- Pencereden kaçalım. - Orası olmaz! -diye bağırdı kardeşim.- Orası olmaz. Bak ne var orada! ...Pencerenin ardındaki sabit kızıl ışığın içinde Kızıl Kah­kaha'nın kendisi dikiliyordu.
"Ölümü bu şekilde bekleyeceğim. Fark eden bir şey yok nasıl olsa,"
Reklam
"Kızıl kahkaha bu."
Leş kargaları bağırıyor. Kardeşim nerede? Latif ve asil bir adamdı ve hiç kimsenin kötülüğünü istemezdi. Nerede o? Size soruyorum, lanet olası katiller! Tüm dünyanın önünde soruyorum size, lanet olası katiller, leşin başına çöreklenmiş karga sürüsü, yarım akıllı mutsuz canavarlar! Canavarsınız siz! Neden öldürdünüz kardeşimi? Yüzünüz olsaydı, basardım tokadı, ama sizinki yüz değil, yırtıcı hay­van suratı. İnsan rolü yapıyorsunuz, ama eldivenin altında pençeleri görüyorum, şapkanın altında da hayvanın yassı kafatasını; makul konuşmalarınızın ardında paslı zincirleri­ni şakırdatan gizli deliliği işitiyorum. Ey yarım akıllı mutsuz hayvanlar, acımın, kederimin, onuru lekelenmiş düşüncele­rimin tüm gücüyle lanetliyorum sizi!
"Ve ağlıyordun. Çok uzun za­man önceydi bu, hayal meyal hatırlıyorum, savaşta müş­fikliğe yer yok. Ve ağlıyordun. Neden ağlıyordun? Neydi orada yazan küçük bir çiçek gibi kederli ve hüzünlü şey? Ağlıyordun, sürekli ağlıyor, ağlıyordun... Ne ayıp şey bir subayın ağlaması!"
"Dünya çıldırdığında böyle gülmeye başlar."
"O benim parmağımı kopardı, ben de başını çevirip boynunu kırdım; ne dersin, ödeşmiş miyizdir?"
"Ama o bağırmadı. Sanırım öldürüldüğünü anlamaya fırsatı bile olmadı."
O son sabah çizmelerini giyiyor, mektupsa süzülüyordu; subay öldü, mektupsa süzülüyordu; onu bir çukura atıp üstüne ceset ve toprak yığdılar, mektupsa kül rengi mühürlü zarfın içinde bir hayalet gibi ormanların, tarlaların ve şehirlerin üzerinden süzülüyordu. Ve şimdi de benim elimde...
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.