Litost*
Bir kişinin kendi perişanlığını görerek aniden acı çekmeye başladığı durum.
Bir kelime insan yüreğine ancak bu kadar dokunabilir,durumunu ancak bu kadar güzel açıklayabilirdi.
Belki de hâlâ çocuktum:İstemediğim konuları bazan düşünmemeyi başarabiliyordum.Bazan da tam tersi oluyor,düşünmeyi istemediğim bir resmi ya da kelimeyi aklımdan hiç çıkaramıyordum.
Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan...
Küçük boşluklar büyük yaralara bırakıyor kendilerini.Ve ben anlaşılmadık bir şekilde alışıyorum onlara.Hangimizin noksan olduğunu kestiremiyorum.Ya da benim ne kadar fazla olduğumu.
Başım ağrıyor galiba.Üzerimde bir kırgınlık,bir sonbahar havası hakim.Her gün aynı telaşla uyanıp,hiç bir zaman gerçekleşmeyeceğini bildiğim halde yine de inatla umut ettiğim günlerin bir tanesi daha sona erdi.Ve ben yorulmaya devam ediyorum.
Bazen en çılgın,en imkânsız görünen fikir kafanızda öyle kuvvetli yer edinir ki,öyle veya böyle gerçekleşeceğini zannedersiniz...Dahası bu düşünce şiddetli,güçlü bir arzuya eşlik ediyorsa,bazen onu kaçınılmaz,önceden belirlenmiş,kadere yazılmış,var olmaması,gerçekleşmemesi imkânsız bir şey gibi kabul edersiniz!Belki burada başka bir şeyler,önsezilerin bir bileşimi,olağandışı bir irade,kendi hayal gücüyle kendini zehirleme veya buna benzer bir şeyler söz konusudur...