“Ben bir seramik çamuru değilim, dönüp duran ahşap levhanın üzerinde duygularıma şekil vermeniz mümkün değil.
Ben bir bireyim ve hayallerim var. Hayallerime müdahale ettiğiniz her an kimliğime olan inancımı yitirmeye başlarım.”
Dışarıyı anlatmamı istiyorsun. Dışarıda da, içeride de bizi acıtan şeyler hep aynı. Aynı betondan, aynı demirden yapılmış evlerimiz. Sadece “daha masumuz” diye sokaklar boyunca dolaşabiliyoruz. Ya da başka beton evlere gidip demir balkonlardan sarkıyoruz. Sarkıyoruz ama düşmüyoruz. Bize balkonlardan sadece rüyalarda düşüldüğü öğretildi.
Her bulduğum yerde yitiriyorum seni
Yanı başımda öldüğün oluyor kimi gün
Ya da ben ölüyorum sessizce gözlerinde
•
Bu bir yerde erimek
Apansız yok olmak bellki de
Ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
Beni unuttuğun bir uzak çizgide
“Pencereye yaklaştım, başımı yukarı kaldırarak gökyüzüne baktım. Ay oradaydı. Bildiğim ay. Hayır, ben adam olmazdım.
Gerçek bir acı duyduğumdan bile kuşkum vardı.”
-şimdi de kendi vahşetine boyun eğ
aşkla besleyip bir palavra büyüttün sırtının üstünde
birinin kaybettiği değildi bulduğun
onu tanıyamaz oldun
herkesi haklı yaptın
haksızlığın o kadar büyüktü-
O sabah, orada, bir başıma
Var mıydım, yok muydum, anlamıyordum ki
Kalakalmış gibiydim aklımda.
•
Yalnızken ve senden bunca uzakta
Öyle soğuk, öyle anlamsız ki her şey
Sevilen bir insan yüzünde ne yoksa.