Colin Falconer ile ben "Biz Tanrıyken Bir Kleopatra Romanı" ile tanışmış ve tarihi roman okumaya bayılan birisi olarak bu kitabını beğenmiştim. Yazardan okudum ikinci romanı ise "Prenses Anastasia" isimli kitabı oldu. Kitapta Romanov hanedanlığının yıkılış hikâyesi anlatılıyor. Malumunuz Rus hanedanlığı için bir hüsran bizler
t.s. eliot aka og metafor kullanıcısı
Kübist bir tabloyu andıran bu uzun şiir; kırık imgeler, sadece görünüşte birbirinden kopuk parçalar ve birden fazla anlatıcı aracılığıyla okuyucuya aktarılmıştır. Bazı kısımlarda (nadiren) açıklayıcılığını korumuş olsa da, genellikle metaforik imgeler aracılığıyla oluşturulmuştur. Şiirsel modernizmin yükselişte olduğu bir dönemde yazılmış The
Aşk
Kitaba bayıldım, daha önce itiraf etmeliyim ki çok tarih kitabı okuma fırsatım olmadı
Tamam aslında tarih evet ama zamanında önemli insanları konu alan bir kitap ama ben bayıldım ve sanırım son da olmayacak
Kitapta geçmiş yılların tüm ahlaksızlıklarını öğrendiğimiz yetmiyormuş gibi ana karakterimizin sadece duyumlarımızla ne kadar da güçlü bir birey olduğunu düşünüp, okuduktan sonra ise...
Aslında Kleopatra'nın önemli kişilerle olan ilişkilerinden ve yalnızca güzelliğinden dolayı bu kadar ün kazanmasını ha birde o dönemde insanlara eziyet ederek yılan zehirleriyle deney yapıp en sonunda kendisinin sonunu hazırlamasını saymıyorum tabi.
Sezar'la kuvvetli bir Aşk yaşayacağını düşünürken birde bakıyorsunuz ki olay hiçte öyle olmuyor ama Sezar'da her şeyi göze alıyor elbette ama ne yazık ki çok uzun sürmüyor
Tabi ki en son yaşadığı Aşk gerçekten belki de korkarak kaçmasaydı yaşayabileceği en güzel aşk olabilecekken geç kalıyor.
Ve bu hikâyede ki her ne kadar tüm kötü alışkanlıklarına rağmen Cesurca Aşkı için ölen ve ölürken bile sevdiği kadını düşünen Antony'i rahmetle anmak isterim...
Sevgiler üzerinize olsun keyifli okumalar dilerim...
Merhaba arkadaşlar. Hepimize günaydınlar ve mutlu günler. Uzun yıllar sonra oldukça doyurucu olacağını düşündüğüm Anton Çehov serisine başladık ve bitiriyoruz. Yaklaşık 10 kitabını bu süreçte okuyoruz ve okuyacağız. Bunun dışında onun öykülerinin seri olarak basımları var. Bunların Cem - İletişim ve Yordam Yayınları üzerinden yapılmış setlerinin
Kitap iki bölümden oluşuyor. "Taçlı Fahişeler" başlığını ilk bölümde tarihe güzellikleri ve ahlaki zaaflarıyla geçen kadın yöneticiler anlatılıyor: Potifar'ın karısı, ilk büyük savaşa sebep olan Helene, kendi cinsine âşık Sappho, Nil kıyılarının zehirli çiçeği Kleopatra, Bizanslı kraliçeler Theodora, Zoe, Yüz kocalı imparatoriçe Katerina ve diğerleri. Bunlar arasında işi bitince aşığını öldürenler, heyecan için alt tabakaya dadananlar, yaşını başını aldığı halde rahat durmayanlar en dikkat çekici olanlar.
İkinci bölümde ise Osmanlı'da uygulanan ilginç yasaklar var: Ecnebilere cariye satma yasağı, tütün, kahve, içki, gece fenersiz dışarı çıkma, afyon kullanma, kadınların erkeksiz kayığa binme yasağı; İstanbul'a bekar uşağı girmesinin yasaklanması, Çingenelerin ata binme yasağı, Arnavutların tellak olma yasağı, kahvehanelerde devlet sohbeti yasağı, evlerde yemek çeşidi yasağı (Yedi çeşitten fazla yemek yapmak yasak) ve diğer yasaklar.
Yazar bütün bunları kısa, özlü ve akılda kalacak şekilde anlatmış. Farklı bir okuma tecrübesi arayanlar okuyabilir.
Eşi Sylvie'nın ölümünden sonra yaşadığı yalnızlık ve mutsuzlukla alay eden Fournier gazeteye ilan verir "Dul ölümsüz eş arıyor."
Kimler kimler cevap vermez ki bu ilana...
Kimi gerçek, kimi bir portrenin, bir masalın, bir romanın, bir efsanenin, bir mitin kahramanı...
Mona Lisa, Pamuk Prenses, Hz Havva, Cleopâtre, Emma Bovary, Helena, Kleopatra ...
Gerçek olsa bile fani, fani olsa bile ölümsüz kişiler...
Bir de üstüne Sylvie bu cevapları yorumlamaz mı...
Gerçek kişiler, kurmaca anlatılar anlayacağınız. Ama aralara anıları, geçmişi, yaşanmışlıkları serpiştirmeye de unutmamış yazarımız.
Böylelikle Fournier'in külliyatının sonuna gelmiş bulunmaktayım. Az kelimeyle ne kadar çok şey anlattı, ne çok duyguya, ne çok yaşanmışlığa, ne çok acıya ortak etti, mizahıyla güldürmeyi de ihmal etmedi.
