“Başka bir gezegene, oradaki kayaların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık, milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor. Mars’a gitmek, yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor.” Demiş Jose Saramago 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonraki konuşmasında. Aslında
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
"Onu sevmek, nefes almak gibidir. Gel de nefes almaktan vazgeç şimdi" demiş Mevlana. Sevmek, şansın yoksa yaşarken ruhen ölmeyi göze almaktır.
Stefan Zweig' in Satranç kitabını okudum ve beğenmişle beğenmemiş arasında kaldım. Yalnız iyi olan bir tarafı var bu yazarın; olay örgüsü kuvvetli ve okurken film izliyormuşçasına bir his
Dün Netflix'te, "Okyanus Kadar Derin" adıyla bir film görüp izledik. Eski bir film, 1999 yapımıymış, belki bilirsiniz. Hayatları birkaç dakika içinde alt üst olan, üç çocuklu bir ailenin hikayesi; o kadar anlık o kadar insani bir hata yapılıyor ki ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ömür boyu sürecek korku, acı, çaresizlik iç içe geçmişti. Ve bu acı gerçekten "Okyanus Kadar Derin" Ben olsaydım ne yapardım, nasıl başa çıkardım diye düşünürken bile çok yoruldum.
Filmin adı bana çok tanıdık geldi ve emin olmak için kitaplıktan çıkarıp kaldırdığım bazı kitaplar var, onlara baktım ve yanılmamışım. Film 1996'da yazılan bu kitaptan uyarlanmış. Şu an baskısı yok. Denk gelirseniz kitabı okumanızı öneririm. Şu kapak fotoğrafı; fotoğrafın filmdeki sahnesi, o çocuk ve sandık öyle vurucu ki. Kokular, özellikle çocukluğumuzun kokusu, hani bazı evlerin bazı eşyaların kokusu vardır ya, bilirsiniz, işte o ne çok anlam ifade ediyor aslında. Çok çok beğendim hikayeyi.
Çiftin evliliği de pek çok sınavdan geçti. Kitabı muhtemelen bulamazsınız ama filmi izlemenizi, özellikle anne babaysanız, mümkünse eşinizle birlikte izlemenizi öneririm.
Kitabı açar açmaz sanatın büyülü dünyasındasınız; çirkinliklerin kaybolduğu bir dünya: sesler daha füsunkâr, kokular daha sarhoş edici, insanlar daha güzel.
Bir epilepsi'li olarak, bu kitabın benim için önemli olduğunu belirtmiştim. Kitap, tıbbi gerçekler diye bir kısımla başlamış. Eee tabi bana da bu gerçeklerden bahsederek incelemeye başlamak düşer.
1. Nedir bu epilepsi?
Beyindeki sinir hücreleri fazla hareketlendiğinde, kontrolsüz, gelişigüzel gibi görünen sinyaller verirler. Bu sinyallerin
YouTube kitap kanalımda Marcel Proust'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
youtube.com/watch?v=n5e0iz7...
Bu incelemeyi Marcel Proust ismini daha önce hiç duymamış olanlar ya da kitaplarını okumak isteyip de okumaya çekinenler için yazıyorum.
2009 ANKARA NUMUNE HASTANESİ
Ölmüyordu işte. Tam 3 saat geçmişti ama hala kalp atımı bir gelip bir gidiyordu monitörde. Kaç defa ölüm raporunu noktalayıp hastayı toplamaya çalıştıysak, birden ekranda farklı bir atım beliriyor herkes başına toplanıyordu. Tüm muayene bulguları öldü derken; bir süre sonra, birden kalp atımı başlıyordu. Uzunca
Şunu çok iyi anladım ki, Kürt edebiyatı denince akla ilk gelen şey sürgündür. Ne bedeller ödediklerini okuyunca bu güzel insanların; eserlerinin muhakkak okunması gerektiğinin bilinci, daha bir harlanıyor içimde. Bu tür kitaplara 'kim bilir ne derdi var' diye başlarım. Tasası sonradan gelir.
Bazen 'Laiklik' ilkesinin, "Hukuk" ve
Hakan Sülün 'ın kısa ama etkili öykülerinden oluşan ilk kitabı
Cıs . Öykülerin hepsi "masal" kıvamında. Bir var, bir yok sanki bitince.
Yeni yazar arkadaşların kitaplarını merak ediyorum, ediniyorum ve okuyorum. Dünyada ve ülkede ünlü, bilindik, dünya döndükçe var olacak ölü ya da yaşayan yazar ve onların eserleri hep var
İnsan, son birkaç yüzyılda bilimsel ve teknolojik açıdan muazzam işler yaparak hem hayatını birçok açıdan kolaylaştırdı hem de evrene bakışını kökünden değiştirdi. Oldum olası istediği ölümsüzlüğe belki ulaşmadı ancak yaşam süresini eskilere nazaran oldukça yukarıya taşıdı. Eskiden bir insanın dünyası, yaşadığı köyüyle sınırlıyken şimdi aynı
Patrick Süskind'in ilk olarak 1985 yılında yayımlanan ve o yıl büyük yankı uyandıran, aylarca çok satanlar listesinde zirvede kalan, daha sonra da beyaz perdeye uyarlanan kitabı.
Bu bilgi beni şaşırtmadı. Çünkü kitap olay örgüsü ve karakteriyle okuduğum en