Yeraltı edebiyatı diye adlandırılan bir tür varsa eğer (ki yokmuş, aslen Transgresyonel Kurgu olan tür ülkemizde Ayrıntı Yayınevinin çıkardığı seriyle özdeşleşmiş selpakvari) “Gecenin Sonuna Yolculuk” anladığım kadarıyla bunun ilk örneklerinden biri. 1932’de Fransız okurunun karşısına çıktığında arada bazı bet sesler çıksa da, büyük bir kesim
"Bugün yaşadığımız hayat! Hayat değil bu, kokuşmuşluk, hayat içinde ölüm. Şu uğursuz evlere bak ve içinde yaşayan anlamsız insanlara bak! Bazen hepimizin birer ceset olduğunu düşünüyorum. Kokuşmakta olan cesetler."
Bugün yaşadığımız hayat! Hayat değil bu, kokuşmuşluk, hayat içinde ölüm. Şu uğursuz evlere bak ve içinde yaşayan anlamsız insanlara bak! Bazen hepimizin birer ceset olduğunu düşünüyorum. Kokuşmakta olan cesetler.”
“Senin yanlışın ne, biliyor musun, bütün bunları iyileştirilemez, değiştirilemez olarak görüyorsun. Proletaryanın yönetimi devralmasından önce bütün bunların olması kaçınılmaz.”
“Ah, sosyalizm! Bana sosyalizmden söz etme.”
“Marx’ı okumalısın, Gordon, gerçekten okumalısın. Ancak o zaman bunun sadece bir geçiş dönemi olduğunu anlayacaksın. Sonsuza dek böyle gidemez.”
“Gidemez mi diyorsun? Bana öyle geliyor ki, böyle gelmiş, böyle gidecek.”
“Şu anda kötü bir anı yaşıyoruz. Yeniden doğabilmek için ölmemiz gerek; ne demek istediğimi anladın umarım.”
“Ölmesine pekâlâ ölüyoruz da, yeniden doğma işaretlerini göremiyorum ben.”
Ravelston burnunu kaşıdı. “Eh, bence inanmalıyız herhalde. Ve umut etmeliyiz.”
“Yani paramız olmalı demek istiyorsun,” dedi Gordon dalgın dalgın.
“Para?”
“İyimserlik parayla olur. Bana haftada beş papel ver, bak nasıl sosyalist oluyorum.”
yazılmasının üzerinden neredeyse koca bir asır geçmesine rağmen hakkındaki kafa karışıklığının halen devam ettiği tarihsel/siyasal bir roman.
kimi, bir dönem romanı olarak oldukça öğretici olmasına karşın değerinin yeterince bilinmemesine hayıflanırken, kimi de boş, tekrarla dolu, yoğun, fazla uzun ve/veya sıkıcı bulmuş. her iki gruba da hak
“Bugün yaşadığımız hayat! Hayat değil bu, kokuşmuşluk, hayat içinde ölüm.
...
Bazen hepimizin birer ceset olduğunu düşünüyorum. Kokuşmakta olan cesetler.”