Kitap, Eski Bizans İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerine inşa edilen Konstantiniyye Oteli’nin açılışıyla başlıyor. Büyük bir davetle açılan otelin masalarında birbirinden farklı kişiler ve ünlü simalar yer alıyor. En itibarlı insanlar ilk masadadır. Her masada farklı hayatlar ve fikirler var. Sayı arttıkça itibar kaybı, ego ve kıskançlık ortaya çıkar. Sayı küçüldükçe yukarıdan bakar ve kendini beğenmişlik artar
“Başına sevda gelecek; insanın başına dert gelir, tasa gelir, bela gelir, kaza gelir ama sevda? Ne müthiş bir anlatım. Sevda, beklemediğin anda başına gelen bir hışım, bir kasırga, bir yıldırım. Her an başına gelebilir, ölümcül bir kaza gibi.”
“Özlem nasıl bir şey” diye düşünüyordu??? “İnsan neyi özlüyor, başka bir insanı mı, yoksa onunla birlikte yaptığı şeyleri mi? O insan yerli yerinde duruyorsa, kendi hayatını sürdürüyorsa; özlemek onunla birlikte paylaşılan şeyleri özlemek mi?”
önümde aynı rakı kadehi, aynı deniz, aynı hava, aynı alto saksofon ötüşlü vapurlar, deniz yüzeyinde dalgalanan çöplerden yiyecek aranan martılar, aynı yosun/balık/rakı kokusu, aynı mezeler, aynı garsonlar….