110 sayfalık bu kitabı okurken her satırda Diana’nın yavaş yavaş ellerinizden kayıp gittiğini hissedeceksiniz.
Gerçek bir hikayeden alınan bu minicik kitap boğazınızı düğümleyecek. Her sayfada göremediğimiz ya da gördüğümüz halde yetemediğimiz için elimizden kayıp giden çocukların içindeki korku, sıkıntı, mutsuzluk bir girdap gibi sizi içine çekecek.
Kitap bittiğinde içinizde kocaman bir boşluk ve çaresizlik kalacak. Kim bilir kaç çocuğa yetememiş, el uzatamamış olmanın acısı saracak ruhunuzu. Halbuki biraz daha uzun bakabilsek “içlerinde bir yerlerin paramparça olduğuna” şahit olacaktık.
Diana ile her ailenin kutsal olmadığını, her çocuğun mutlu olamadığını bir kez daha fark etmiş olmanın ağırlığı ezecek yüreğinizi.
“Beni ağlama hakkından yoksun bıraktılar!” cümlesini okurken ağlama hakkından yoksun bırakılan her çocuk için binlerce gözyaşı dökmek isteyeceksiniz.
Dünya acı ile doğan, acı ile yoğrulan, acı ile var olan çocuklarla dolu. Ve sanırım en zor kısmı da tüm bu acıların bir çocuğun sığınağı olması gereken “evlerinde” yaşanıyor olması.
Erkek duygusal iniş çıkışları ve efemine tepkileriyle eşinin gözündeki saygınlığı yitirir. Zaten her şeyi eşit derecede, aynı zorlukta eşinden beklemek, kadının gözünde erkeği saygı duyulan kahraman tahtından indirir. O da güç savaşına dahil olursa çatışmalar artar. Birbirinin açığını yakalayan, her eksiğini fark edip, yüzüne vuran şefkatsiz bir ilişkiye dönüşebilir. Bu sebeple erkek ve kadının kendi cinsel rollerini sağlıklı sınırlarda yaşamaları çok önemlidir.
Kitap tamamen, doktorluk mesleğinden dolayı kızına yeterli zamanı ayıramayan anne ve ergenlik çağında ki kızının notlaşmasından oluşuyor.
Kitabı okumak isteyenler kitapta diyologların bulunmadığını göz önünde bulundurmalılar.
Bunun dışında kitap, kendi aile dinamiklerinizi de sorgulatıyor. Ben şahsen eve geldiğimde bu yetişkin halimle bile annemi bulamayınca panikliyorum. Nerede olduğunu sorma ihtiyacı hissediyorum. Yani demek istediğim oldukça zor bir durum ve sonu oldukça üzücüydü.
Çok kaygılı olup, her şeyi abartmak kadar, yokmuş gibi davranmak da doğru değildir. Tedavi, var olan durumu gerçek boyutlarıyla kabullenmekle başlar. İnkar ettiğimiz bir sorun karşısında yardım almayı da reddederiz.
Cinsel kimlik sorunları yaşayan birçok vakada baba hayatta olsa bile çocuğun dünyasında fazla bir etkinliği yoktur. Ya baskın ve itici davranışlarıyla çocuğun yaklaşmasına duygusal açıdan izin vermez ya da evde o kadar belli belirsiz bir yere sahiptir ki, çocuk tarafından örnek alınmaz.