Profil
Kent artık dayanılmaz olmuştu benim için. İnsanlar griyi göz halkaları ve gri bakışlarla duvarları yalayıp geçiyorlardı; İkinci Dünya Savaşı’nda soğuk gecelerde, kömür bulanmazken de böyleydi herhalde diye düşünüyorum. Ama bugün ne savaş vardı ne de soğuk. Bezginlikti bu. Savaş’ın kışkırtıcılığı olmadan yenilginin tadı vardı. Hiçbir ateşin yumuşatmadığı bir kış yaşanıyordu.
Sayfa 164
…belki de uzaklaşırsak, yaşlanan insanların son onuru olan bilincimizi koruyabilirdik.
Sayfa 164
Reklam
Dünya üstünde Beatrice kadar sevebileceğim bir tek kişi varsa o da Beatrice’in çocuğudur. Yaşam beni yormuş da olsa, sözleşmemi 20 yıllığına yenilerim, sırf bu küçücük şeyin büyüdügunu görmek, onu parklarda gezdirmek ve dedesinin sakalına bakarken yüzünün ışıldadığını görebilmek için.
Sayfa 157
En iyi niyetle kalemlerden birinden tuhaf bir benzetme okuduğumu anımsıyorum. Gezegenimiz, iki katlı bir füzeye benziyor, diyordu yazar. Bir tanesi yerinden çıkıp yere düşüyor ve düşerken parçalanıyor; öteki yerinden kopuyor, el değmemiş ve yükü hafiflemiş bir biçimde uzaya fırlıyor.
Sayfa 153
Onları inceliyordum; dinliyordum; sözlerini kesmek ya da çağırmak için “Kızlar!” diyordum, yaşlarına bakmadan, tek bir babacan sözde, ikisini aynı kefeye koymak hoşuma gidiyordu.
Sayfa 149
Tekerlekli sandalyenin yanında birbirine sarılmış baba ve kız. Bu tersine dönme sonucunda, kendimizi birden bu şekilde bulmuştuk; Beatrice bütün sevecenliğiyle anaç bir kişiliğe bürünmüştü, Clarence da tastamam onun çocuğu gibiydi; sonunda arkadaş olmuşlardı.
Sayfa 149
Reklam
Beatrice ilk aşk acısını bana itiraf etmişti. Öyle heyecanlanmıştım, öyle gururum okşanmıştı ki baba gibi davranmak aklıma bile gelmemişti; eğer baba gibi davranmak, uygun birkaç söz söylemek, birkaç ahlak dersi vermekse, başkalarının belirlediği bu göreve hiç özenmiyordum; daha iyisine, bana duyduğu güvenin ayrıcalığına, gömleğimin üstüne akıtılmış, kurmasınlar diye avcumda kapattığım iki damla gözyaşına sahiptim ben.
Sayfa 148
Çabalarım boşunaydı, ailem tabanı olmayan bir üçgene benziyordu, Clarence ve ben, Beatrice ve ben, birbirine dikey iki çift, kızımın doğumundan önce de belirttiğim gibi, bu benim biçimlendirirdiğim bir tasarı, benim arzumdu, beni mutlu etmek için onu karnında taşıyan sevgilimin değil.
Sayfa 148
Kuzey bir anda, ölü bir ağırlık gibi görmeye alışık olduğu “alt dünya”nın kendi bedeninin parçası olduğunu fark etmiş ve birdenbire Güney’in çürümesini, bir organı kesiliyormuş ya da daha kötüsü kangren olmuşçasına yaşamaya başlamıştı.
Sayfa 147
Kuzey’de akraba kayırmadan söz edilirdi; Güney söz konusu olduğunda ise buna “aile kurulu” deniyordu. “Yatay çatlağın” öbür tarafına geçerken kavramların çevirisinin yapılması gerekiyordu. Clarencr şuna dikkatimi çekmişti: Otoriter bir rejime karşı çıkan bir Avrupalı’ya “başkaldıran” deniyordu; ama Clarence bir yazısında “başkaldıran bir Afrikalı”yazdığında, yayın yönetmeni, deyimi yerinde bulmayıp, bir biçim ya da imla yanlışı düzeltir gibi, danışmaya bile gerek duymadan onu “karşı çıkan” diye değiştirmişti. Aynı düşünce biçiminde, Kuzey’e yerleşmiş Güneyli bir çalışana “göçmen” denirken; Güney’e yerleşmiş Kuzeyli bir çalışanı ise “sürgün” adı veriliyordu. Karıştırmayalım!
Sayfa 144
247 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.