Profil
Hacı Muzaffer Ozak sahaflar şeyhi diye anılırdı o zaman. Çok gani gönüllüydü. Bizim gibi üniversitede çalışıp da geliri sınırlı olanlara kere kitapları yarı fiyatına verirdi. Bir keresinde Hacı Muzaffer'in benim yanımda bir müşteriye fiyatını 100 lira olarak söylediği çok nadir bulunan Menakib-i Kethüdazâde Arifi bana: "Bunu al, bir daha bulamazsın." diyerek uzattığını ve sonra da: "Paran olunca 50 lira verirsin." dediğini her zaman hatırlarım. Yine aynı şekilde mesleğin önde gelenlerinden Nizamettin Aktuç da Muzaffer Efendi gibiydi. Bir gün Nizamettin Bey, 16. asırda istinsah edilmiş bir Tezkiretü'l-Evliya'yı, o konuyu çalıştığımı bildiği için, çarşıdan geçerken beni çevirip: "Bu senin işine yarar." diyerek çok cüz'i bir fiyata vermişti.
« 1979'un Şubat'ında, Ülkü Tamer o sıralar yayınevinde yöneticilik yapıyor, Bilge Karasu'nun kendisini ziyarete geldiğini haber veriyorlar. Kucaklaşıyorlar. Birer çay söyleyip neler yaptıklarından söz ediyorlar. Tamer, "Yeni bir şeyler var mı?" diye sorunca Karasu gülüyor ve "Ben de onun için gelmiştim. Bir kitabım var. Göçmüş Kediler Bahçesi. İlgilenir misin?" diyor. Tamer, Karasu'nun elindeki dosyayı alıyor hemen. Ancak Karasu'nun, kitabını önerirken sıkıldığını da fark ediyor. "Bir oku istersen." dediğinde "Yahu," diyor, "nesini okuyacağım! Senden okuyacağım kadar okudum. Bunu da kitap olarak çıkınca okurum." Karasu, "Basacak mısın yani?" diye soruyor. "Bugün doğum günüm. Bana bundan güzel bir doğum günü armağanı verilemezdi. Sağol." diyor ve kitabı kısa sürede yayımlıyor. Ülkü Tamer, bu anısını anlattıktan sonra şu cümlelerle bitiriyor hikayeyi: "Daha sonraki yıllarda, ölünceye kadar doğum günümü hiç unutmadı, sevgili Bilge, en azından bir kartla hep kutladı."»
Sayfa 134 - Sayı: 54 Eylül - Ekim 2023 ( Çapraz Okumalar )Kitabı okudu
Reklam
Asıl Üç Tehlikeli Düşman
Fransız elçisi, Sultan III. Selim'e: - İngiltere ve Rusya'dan neden korkuyorsunuz sizin daha tehlikeli üç düşmanınız var: 1-) Tembellik, 2-) Tevekkül, (Elçi, burada tevekkülü; gereğini yapmadan sadece Allah'a güvenmek anlamında kullanıyor.) 3-) Teseyyüb (üşenme)'tür... Bunların yanında aslında güzel ümitleri müjdelemesi gereken ama sizlerin çok defa ihmallerinize kalkan yaptığınız üç kelime daha var. Bunlar: 1-) İnşallah, 2-) Maşallah, 3-) Fesuphanallah. İlk üçünden kurtulur, son üçünü de gayretlerinize dayanak yapabilirseniz, Türklerin korkacağı düşman olmaz..."
Sayfa 152 - ÇınaraltıKitabı okudu
Şehzâde Süleyman, bir gün pek süslü bir kıyafetle babası Yavuz Sultan Selim'in karşısına çıkıp elini öpmek isteyince, şöyle azarladığından bahsedilir: "Sen böyle giyinirsen, validen ne giysin Süleyman?"
Sayfa 98 - ÇınaraltıKitabı okudu
Yavuz Sultan Selim'in Tevazusu
Yavuz Sultan Selim Han, herhangi bir saray halkından ayırt edilemeyecek kadar sade giyinirdi ve sadeliğinin sebebini soranlara şu cevabı verirdi. - "Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki? Bizim padişahımız(Allah-ü Teâlâ), vücudun dışına değil, içindeki cevhere (imana) bakar."
Sayfa 98 - ÇınaraltıKitabı okudu
Habib Baba
Sultan IV. Murad: "Görüyor musun şu dünyayı? Sultan Murad'a vezir olmak varmış. Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi..." Habib Baba, Sultan Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler... Sultan Murad'ın Habib Ba-ba'dan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir: - "Be evladım." der, Habib Baba... - "Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl Âlemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, o seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a keselettirir..."
Sayfa 139 - ÇınaraltıKitabı okudu
Reklam
Kayıtbay: Berberîlerden biri, Venedik'ten top getirerek bize satmak istemişti de Peygamberimizin, 'Ok ve kılıç kullanın.” şeklindeki emrine aykırıdır, diye satın almamıştık. O satıcı bize, 'Yaşayan görecektir ki, memleketiniz top yüzünden elinizden çıkacaktır.' demişti. Meğer doğruyu söylemişmiş!" Yavuz Sultan Selim: - "Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de Allah'ın, 'Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz.' emrine neden uymadınız? Bilmez misiniz ki, 'Ok ve kılıç kullanın.' demek 'Başka silah kullanmayın.' demek değildir. O zaman o silahlar varmış, şimdi de bu silahlar var!"
Sayfa 99 - ÇınaraltıKitabı okudu
1 Stalin'in oğlu Yakov'un nasıl öldüğünü ancak 1980 yılında The Sunday Times gazetesinde okuyabildik. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara tutsak düşen Yakov, bir grup İngiliz subayıyla birlikte bir kampa konulmuştu. Aynı kenefi paylaşıyorlardı. Stalin'in oğlu, kenefi leş gibi bırakıp çıkma alışkanlığındaydı. İngiliz subaylar,
Sayfa 267
İnsanlık
Sabahattin Ali, Aydın Ortaokulunda Almanca öğretmenliğine atandığında solculuktan fişlenmişti, polis takibindeydi. İstanbul'dan Aydın'a bir dönüşünde, trenden inince bakmış, bir sivil polis takılmış hemen peşine. İki valiz taşıyan Sabahattin Ali biraz yürüyünce durmuş, polise şöyle demiş: "Nasıl olsa eve kadar peşimden geleceksin, hava da sıcak, bari şu valizin birini de sen taşıyıver." "Peki" demiş polis, "insanlık öldü mü?"
Sayfa 272
Nâzım'ın annesi Celile Hanım'la aşk ilişkisi dillere destan olmuşken Yahya Kemal genç Nâzım Hikmet'e ders veriyor evlerinde, şiirlerini elden geçiriyor.. İşte bu günlerden birinde Nâzım Hikmet eve gelen hocası Yahya Kemal'in paltosunun cebine bir mektup koyuyor: "Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz."
Sayfa 176
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.