Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

a

Anı-Mektup-Günlük-Biyografi

Çünkü daha önce de söylediğim gibi, dünyanın en iğrenç başbelâlarından biri olan ırkçılık, ancak soyların kaynaşması, melezlerin doğmasıyla çözümlenebilir. Üstelik doğa bunu özellikle istiyormuşçasına, melezler, annelerinden de, babalarından da daha güzeldir her zaman.
New York, Amerika’nın kültür başkenti olarak bilindiği için, Hollywood’un bu ünlü sinema oyuncuları, orada sahneye çıkmayı bir onur sayıyorlar. New York’lular sanata öylesine meraklı ki, konserler ve tiyatro oyunları son derece pahalı olduğu halde, haftalarca önceden bilet satın alıyorlar.
Reklam
Feministlerin bir broşüründe womyn, humyn gibi bir şeyler görünce, İngiliz dilinde böyle sözcükler bulunmadığından, bunların ne anlama geldiğini sordum. Meğer kimi feministler, öyle manyakça bir erkek düşmanlığına kapılmışlar ki, man yani “erkek” sözcüğünü kullanmamak için, myn diye bir şey uydurmuşlar; woman yerine womyn, human yerine humyn diyorlarmış.
Herkes kendi anadilini konuşacak elbette. Ama benim tek amacım, dünyanın bütün insanlarının ancak ve ancak “insan kimliklerinin” bilincine varmaları.
Paris’te, Défense Meydanı’ndakiler bir yana, gökdelenleri hiç sevmem. (Fransızların bunlara gratte-ciel yani “gökyüzünü kaşıyan ya da tırnaklayan” değil de, çok daha güzel bir sözcük olan tour yani “kule” demeleri ilginçtir.) Ama ister gökyüzünü kaşıyan, ister kule denilsin, doğaya aykırı bir biçimde fazlasıyla yükselen bu yapılardan, hele İstanbul’dakilerden nefret ederim. Kapitalizmin simgesi saydığım bu yapıların doğup büyüdüğüm kentte çoğalacağı kaygısı içimi kemirir.
Avrupa’da en çok acı çeken ülke Polonya’dır kuşkusuz. Prusya’dan çekmiştir, Avusturya’dan çekmiştir, en çok da Rusya’dan çekmiştir. Onun için Polonyalıların Türklere sevgi duymaları bana çok dokundu. Krakov’da bize bir sarayı gezdiren, yaşlı ve çok kültürlü kadın rehberimiz, Osmanlı İmparatorluğu’nun ülkesine karşı ne denli iyi davrandığını o güzel Fransızcasıyla anlatırken, heyecandan ağlıyordu nerdeyse
Reklam
..yeryüzünde bütün sınırların kalkmasından; bütün milletlerin, bütün soyların kaynaşmasından yana olduğum için, bu evlilikler hoşuma gidiyor. Beyaz soydan kişiler, kara ya da sarı ırktan kişilerle sürekli evlenip çocuk yapsalar, dünyanın en çirkin başbelâlarından biri olan ırkçılık ortadan yok oluverir, yeryüzünde bir tek soy, insan soyu kalırdı.
Bizler İstanbul’larda, İzmir’lerde, öteki Batı illerinde az çok rahat yaşarken; millet Muş’ta, doğunun çoğu kasabalarıyla kentlerinde yoksulluktan kırılmıyor muydu? Köydekiler mağaramsı yerlerde barınmak zorunda değil miydiler? Devlet, doğunun biraz olsun kalkınması için en küçük bir çaba göstermiş miydi?
Gerçi devlet (eğer kara soydan gelmiyorlarsa) bireylere pek az karışıyor; onları, aklına geleni yapmakta ya da söylemekte özgür bırakıyor. Ama onlara karşı çıkan başka bireylere de aynı özgürlüğü tanıyor. Örneğin, eşcinseller özgür, cinsel tercihlerini gizlemek zorunda değiller. Ama Berkeley kampusunda bir delikanlı, bir masanın üstüne çıkıp, eşcinselliğin bir sapıklık ve ahlâksızlık olduğu, mutlaka cezalandırılması gerektiği konusunda nutuklar atmakta da özgür. Sutyenli ve şortlu kızlar özgür; ama aralarında dolanan yaşlı bir adamcağız, elindeki Kutsal Kitap’ı havaya kaldırarak, bu kızlara, “iş işten geçmeden önce, pişman olun!” diye bağırmakta ve avaz avaz dinsel şarkılar söylemekte de özgür.
Avrupa’nın en güzel ülkesi İtalya’dır bence. Memleketimden ayrılmak, başka bir yerde yaşamak zorunda kalsaydım, İtalyanca bilmediğim halde, kuşkusuz orasını seçerdim. Gerçi İstanbul özlemiyle gene de yanıp tutuşurdum ama, bana öyle geliyor ki, başka bir ülkede olacağımdan daha az mutsuz olurdum orada.
312 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.