"Anneme, ona karşı işlenmiş bir suç gibi göründüm, sonra onun işlediği bir suç gibi, sonra ona yük oldum,sonra beni küçümsemeye başladı, sonra sevmeye, nefret etmeye, çünkü daima benimle özdeşleşmek zorunda kalıyordu."
Suçluluk duygularını en yoğun yaşayan ve suçluluk duygusunun en çok kökleştiği kişiler annelerdir, çünkü onlar ilk suçlanacak ve kendilerini ilk suçlayacak kişilerdir.
"İncedir billurdandır yoktur gölgesi Türkiye'de Bir meçhul Meryem mermerden değil ama kutlu
Gözlerine baksanız erirsiniz kar gibi
Elinizi sallasanız rüzgârından sallanır
Bir geyik olur sizi arar melûl ve bakır
Görür gibi uyur konuşur gibi susar güler ağlar gibi"
Böyle anaların gölgesi Türkiye üzerinden ebediyen kalkmamalıdır, kalkmasın Allah izniyle.
İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengârenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
İç ses!
Bu bahsi kapa!
"Anne" sözcüğü, toprağın bağrındaki tohum gibi saklıdır yüreklerimizde; sevinçte olduğu gibi acıda da dökülür dudağımızdan, gül kokusunun açık havada da, yağmurlu havada da yayılması gibi.