Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Araştırma-İnceleme

Profil
Artık iki yüzyıldır dayatılan (asrileşme, muasırlaşma, batılılaşma, çağdaşlaşma, kalkınma, çağ atlama) ve her seferinde yeni bir şeymiş gibi sunulan paradigmanın iflas ettiği­ni kabullenmeliyiz. Bir şeyi daha kabullenmeliyiz ki, söz konusu paradigmanın dışına çıkmadıkça gerçekten eşitlikçi, demokratik, gönençli, kendi ayakları üzerinde durabilen bir toplumsal düzen oluşturmamız mümkün olmayacaktır.
Türkiye'nin son elli-atmış yılda belirli bir mesafe kay­dettiği kesindir. Bu zaman zarfında yerinde sayan hiçbir toplum yoktur. Böyle bir şey zaten eşyanın tabiatına da aykırıdır. Önem­li olan ülkenin kapitalist Dünya sistemi içindeki konumunun ne olduğu, ne yönde, nasıl ve ne kadar değiştiğidir. Üstelik her değişmeyi "ilerleme"yle, her büyümeyi de "kalkınma"yla özdeş saymak sakıncalıdır. Eğer bir anlam ifade ediyorsa; 1987 veri­lerine göre Türkiye nüfusunun %40'nın (21 milyon) yıllık geliri 355 dolardı! Karşılaştırmanın anlamlı olabilmesi için, "geriye" değil "etrafa" bakmak gerekir. Bir toplumsal formasyonun başarısı düne göre bugün neye sahip olduğuyla değil; fakat karşı karşıya olduğu sorunları çözebilme yeteneğiyle ölçülür.
Reklam
Bilinçaltı duyulmak için ısrar eder, tekrarlar ve bir bakıma kapıyı kırar. -Annie Rogers, The Unsayable
Doidge, şöyle demiştir: "Deneyimle oluşan yapay değişim, beyinde ve hatta genlerde derine nüfuz ederek onları da şekillendirir. Gen ifadeleri ve duygular arasındaki bağlantıyı inceleyen çok satan The Genie in Your Genes adlı kitabında Dr. Dawson Church, içsel epigenetik müdahaleler olarak adlandırdığı imgeleme, meditasyon, olumlu düşünceler, duygular ve dualara odaklanmanın genleri nasıl aktif hâle getirdiği ve sağlığımızı olumlu yönde etkilediğini açıklamaktadır. Dr. Church, "Zihinlerimizi iyilik hâlinin olumlu resimleriyle doldurmak iyileşme sürecini güçlendiren bir epigenetik ortam oluşturabilir." diye söyler.
TSSB(travma sonrası stres bozukluğu) geçirmiş bir büyükanne/dede de sonraki nesilleri etkileyebilmektedir. Gretchen'ın hikâyesinde gördüğümüz gibi savaşla ilgili travma sarmal hâlinde devam ederek asıl travmanın acısını yaşayanların torunlarını etkileyebilmektedir. Travmalar, sadece savaşla ilgili değil, ailemizdeki duygusal dengeyi bozmaya yetecek kadar önemli herhangi bir olay -suç, intihar, erken bir ölüm, ani veya beklenmedik kayıp- geçmişten gelen travma belirtilerini tekrardan yaşamamıza neden olabilmektedir. Sack, "Travma nesiller arası aktarılmanın yanı sıra toplumdan topluma da aktarılmaktadır." diye belirtmiştir.
Günümüzde ebeveynlerin travmatik deneyimlerinin çocuklarının gen ifadeleri ve stres modellerini nasıl etkilediği konusunda önemli miktarda çalışma vardır.
Reklam
Bruce Lipton'ın, gen işlevindeki DNA dizisinde herhangi bir değişiklik meydana getirmeden gerçekleşen kalıtsal değişimler konusunda hücresel hafıza üzerine yaptığı çalışması, gelişen epigenetik alanından hem önce gelir hem de bu alanı destekler.İlk başlarda, genetik mirasımızın yalnızca anne babamızdan aldığımız kromozomal DNA yoluyla aktarıldığına inanılıyordu. Kromozomal DNA saç, göz ve ten rengi gibi fiziksel özellikleri aktarmakla sorumludur ve şaşırtıcı biçimde bütün DNA'mızın %2'sinden az kısmını oluşturur. Diğer %98'lik bölümse kodlamayan DNA olarak adlandırılır ve kalıtımla aldığımız duygusal, davranışsal ve karakter özelliklerinin birçoğundan sorumludur.
Günümüzde, hamile bir annenin stresinin, özellikle hamileliğinin ilk üç ayında çocuğunu nasıl etkilediğini belgeleyen sayısız çalışma vardır. 2010 yılında Biyolojik Psikiyatri'de yayımlanan böyle bir çalışmada, doğum öncesinde yaşanan stresle stresin bebeklerin sinirsel gelişiminin üzerindeki etkileri arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmacılar yüz yirmi beş hamile kadın üzerinde stres düzeylerine karar verebilmek amacıyla amniyotik sıvı içindeki stres düzenleyici hormon olan kortizol miktarını ölçmüşlerdir. Sonuçlar, rahim içinde kortizol artışına maruz kalan ve hamileliğin on yedinci haftasındaki bebeklerin, on yedi aylık olduklarında yapılan testlere göre bilişsel gelişimlerinde bozulmalar sergilediğini göstermiştir.
Lipton şöyle diyor: "Bir annenin korku, öfke, sevgi, umut gibi duyguları çocuklarının genetik ifadesini biyolojik olarak değiştirebilir." Hamilelik sırasında, annenin kanında bulunan besin maddeleri cenini plasenta duvarı yoluyla besler. Besin maddelerinin yanı sıra anne, hissettiği duygulardan oluşan bir sürü hormon ve bilgi sinyallerini de açığa çıkarır. Bu kimyasal sinyaller, hücrelerdeki belirli reseptör proteinleri aktif hâle getirir ve ceninin yanı sıra annenin bedenindeki fizyolojik, metabolik ve davranışsal değişikliklerin zincirini tetikler.
Ebeveynlerim, büyükanne, dedelerim ve daha uzak atalarım tarafından tamamlanmamış, cevaplanmamış hâlde bırakılan şeylerin ve soruların etkisi altında olduğuma kuvvetle inanıyorum. Sıklıkla, bir ailede ebeveynlerden çocuklara geçen kişisel olmayan bir karma var gibi görünür. Bana her zaman, önceki nesillerin yarım bıraktığı, tamamlamam veya belki de devam ettirmem gereken şeyler var gibi gelmiştir. -Carl Jung, Anılar, Düşler, Düşünceler
Reklam
Zira o vakit Şam emirlerinden biri çıkıp Müslümanlar'ın arasında Hülagu'yu övmüş, onunla barış anlaşması yapılıp itaatine girilmesini önermişti. Baybars da kalkıp kendisine tokat atıp sövmüş ve ona şöyle demişti: "Müslümanlar'ın helakının sebebi sizsiniz."
Sayfa 28 - Minber YayınlarıKitabı okuyor
Yaşananları hatırlamanın zorlaşması, her şeyi unuttuğumuz anlamına gelmez. Travmatik olayın bir parçası olan kelime, görüntü ve dürtüler içimizde taşıdığımız acılarımızın gizli dilini oluşturmak üzere yeniden ortaya çıkar. Hiçbir şey kaybolmaz. Parçalar sadece yön değiştirir.
Geçmiş, hiçbir zaman unutulmuş değildir. Geçmiş, geçmiş bile değildir. -William Faulkner, Bir Rahibeye Ağıt
Psikoloji dünyasına girebilmem dil yoluyla oldu. Hem öğrenci hem de bir klinisyen olarak davranış testleri, teorileri ve modellerine dair çok az ilgim vardı. Ben bunun yerine kullanılan dile odaklanıyordum. Dinleme teknikleri geliştirdim ve insanların şikâyetlerinin arkasında ve geçmiş hikâyelerinin altında ne söylediklerini duymak üzere kendimi eğittim. Onları acılarının kaynağına götüren belirgin kelimeleri bulmaları konusunda insanlara yardımcı olmayı öğrendim. Bazı kuramcıların travma sırasında dilin kaybolduğunu öne sürmesine rağmen, bu dilin asla kaybolmadığını tekrar tekrar doğrudan gördüm. Bilinçaltı dünyasında dolaşıyor ve yeniden keşfedilmeyi bekliyordu.
Başımıza gelen her şeyin bir sebebi vardı, biz onun görünür önemini fark etsek de edemesek de bu böyleydi. Hayatımızdaki her şey en nihayetinde bizi bir yere sürüklüyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.