Arka kapakta yazılı olduğu üzere Kıskançlık aslında Proust’un Kayıp Zamanın İçinde adlı kitabından küçük bir kısım.
Kıskançlığı, aslında ne kadar yıkıcı etkileri olabileceğini göstererek ilmek ilmek işlemiş. Sevdiklerimizin hatta en çok sevip diğer herkesten saklamak, sakınmak istediklerimizin en çok üstüne gideriz. Bu bazen zehirli bir yiyecek gibi yiyen kişiyi de yiyeceğini paylaştığı kişileri de eritip bitirir. Sürekli bir sınama, gizli saklı oyunlarla güvenirlik sorgulama bir yerden sonra psikolojik şiddete döner ve masadaki herkesin çatalını bırakıp çekip gitmesine neden olur. Proust’un da dediği gibi, hiçbir şekilde kovamadığımız ve içimizde taşıdıkça ansızın kendini gösteren bir iblis kıskançlık.
Marcel bu hikayede zehrini aşık olduğu Albertine’e yansıtır. Albertine’i derinlemesine inceler ve hal hareketlerini kendince yorumlar. Beyninde neler döndüğünü bizimle paylaşır ve kendini haklı çıkarmak için aslında ne çok kız avcısı olduğunu ama aşkının tüm güzelliklerini Albertine ile paylaştığını dolayısıyla tüm bu sınavlara hakkı olduğunu anlatır.
Uzun uzadıya işlenen bir olaydansa tamamen bir duygu üzerine sayfalarca süren psikolojik bir inceleme kitabı olarak gördüm Kıskançlık’ı. Proust’un etkileyici diliyle bir çırpıda okunacak ama üzerine fazlaca düşündüren bir kitap.