"Tepeye tırmandığımı zannederken aslında bayır aşağı koşmak. Tam böyleydi durum. İnsanların gözünde giderek yükselirken, aynı anda hayat da benden o kadar eksiliyor, ayaklarımın altından çekilip gidiyordu. Madem öyle, ölmeye hazır ol!
Ne bu şimdi? Ne için bunlar? Olacak şey mi? Böylesine anlamsız ve iğrenç olabilir mi hayat? Hayat bu kadar anlamsız ve iğrençse, o zaman niye ölünüyor; hem de acılar çekerek?.."
Çocukluğunu ne kadar geride bırakıp bugüne ne kadar yaklaşırsa, sevinçleri de o kadar değersizleşip kuşkulu bir hal alıyordu. Hukuk okulundan başladığı söylenebilirdi bunun. Her şeye karşın iyi, güzel şeyler vardı orada: Neşe, dostluk, umut gibi. Ama sınıflar büyüdükçe iyi anlar azalıyordu.
Fakat -tuhaftır- bir zamanlar çok güzel bulduğu anıların hiçbiri artık öyle gelmiyordu. Çocukluğuna dair ilk anıları dışında hiçbiri. Çocukluğunda, şu anda yeniden yaşayacak olsa yine güzel bulacağı gerçekten hoş şeyler vardı. Ama o boşluğu yaşamış adam artık yoktu: Bütün bunlar bir başkasının anılarıydı sanki.
Hep aynıydı. Kimi zaman ufacık bir umut ışıltısı belirir gibi oluyor, kimi zaman da bir umutsuzluk denizi kudurmaya başlıyordu, ama hep aynıydı; Aynı acı, aynı keder, aynı iç sıkıntısı... Tek başına kalmak dayanılır gibi değildi.