Denizi seviyordu çünkü deniz onu içine hapsedemezdi. Ona sınırlar koyamazdı, bunu sadece kara yapabilirdi. O da deniz gibi uçsuz bucaksızdı ama bu bir aldatmacaydı çünkü kara bir yerde bitiyordu. Sonra deniz başlıyor ve insandan alınan her şeyi ona geri veriyordu. Çünkü deniz hiçbir şeyi içine hapsedemezdi.
“Ey deniz, sen derununa ruhumun akseylediği bir âyinesin. Sende kendimi temaşa eylerim. Suların gözyaşlarından mıdır? Neden bu mertebe cana yakınsın?..”
sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı
dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil
içimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları
ufkundan yükselmeyen güneşler güneş değil
nasıl yaşayacağım ey deniz, senden uzak
yanıp sönüyor gibi gözlerinde fenerin
uyuyor mu limanda her gece sarılarak
altundan çivilerle çakılmış gemilerin?
Hava değişmeye başlamıştı.
Deniz hareketlendi. Gökyüzünde bulutların rengi gitgide koyulaşıyordu.
Denizle ilgili o kadar az şey biliyordum ki. Ne yönleri ne de rüzgârları tanıyordum.
Bu yüzden bir şair dostum* bu bilgisizliğime çok şaşırmış, "Aslanım evine git ve rüzgârlara çalış" demişti