Erich Maria Remarque dediği gibi,
"Bu kitap; ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece."
Yazar
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok'ta, I. Dünya Savaşı sırasında şiddet dalgasının merkezinde üzerlerine birkaç beden büyük gelen üniformalarının içinde kaybolmuş olan askerlerin yaşadıklarını okuruna muazzam bir şekilde aktarmaktadır. Bu aktarım ana karakterimiz genç bir Alman olan Paul Baeumer'in savaş tecrübelerinden, gözlemlerinden okura yansıtılmaktadır.
Paul kendini öğretmeni Kantorek'in öğrencileri savaşa gönüllü olarak katılmaları konusunda teşvik etmek amacıyla yaptığı bir konuşma sonrasında savaşın ortasında bulur. Savaşın doğasından bihaber olduğu bu seçim aslında bir seçimden ziyade zorunluluktur. Çünkü halk tarafından korkak damgası yapıştırılması düşüncesi o dönem birçok genç için savaşın kendisinden daha dehşet verici gelir. Zamanla Paul ve diğer askerlerin onları yüreklendirerek cepheye yollayan büyüklere olan inançları ve güvenleri yara alır. Tüm savaşları bitirecek olarak umut edilen I. Dünya Savaşı tam bir trajediye dönüşür.
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok savaşın anlamsızlığı ve amaçsızlığını iliklerime kadar hissettiğim bir okuma deneyimi sundu bana. İnanıyorum ki barış içinde yaşamak için savaşa sürülen onca masum gencin hikâyesi sizin de kalbinize dokunacak. Kitabı okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar. Bolca kitapla kalın..
1918 Ekim'inde vurulup öldü. Vurulduğu gün bütün cephe sessiz sakindi gayet; öyle ki resmî tebliğler, batı cephesinde yeni bir hâdise olmadığı cümlesiyle yetindiler.
Yüzükoyun düşmüştü, toprakta uyur gibi yatıyordu; tersine çevirdikleri vakit fazla acı çekmeden ölmüş olduğunu gördüler.. Yüzünde öyle sakin bir ifade vardı ki, kaderine memnundu âdeta..
Beni bu yılların içinden geçiren hayat, ellerimde,gözlerimde hala. O hayatı yenebildim mi, bilmiyorum. Ama var oldukça, içimdeki o "ben" diyen şey, istese de istemese de, kendine bir yol bulmaya çalışacak o hayat..
Çok sakinim. İsterse aylar, yıllar gelsin daha; hiçbir şey vermem artık; artık benden hiçbir şey alamazlar. Öylesine yalnızım, öylesine bir beklediğim yok ki, karşılarına pervasızca çıkabilirim..
Bu hayat, bizi, düşünen hayvanlar haline getirdi, elimize içgüdü silâhını vermek için. Bizi vurdumduymazlıkla teçhiz etti; zihnimiz açık, şuurumuz yerinde olunca bizi kolayca ezen dehşete karşı koyalım diye.. Ruhumuzda arkadaşlık duygusunu uyandırdı, yapayalnızlığın uçurumlarına düşmeyelim diye.. Bize vahşilerin kayıtsızlığını bağışladı, her şeye rağmen, işin gerçek tarafını hissedelim de hiçliğin hücumuna karşı yedek kuvvet olarak saklayalım diye..