Yazarın okuduğum dördüncü kitabı ve yine hayranlık uyandıran kalemi.
Bu kadar doğru, Ayet-i Kerim'elere mutabık bir anlatım; tıpkı Yusuf Sûresi'nin meâlini okuyormuşçasına...
Yazar bize Kur'an-ı Kerim'de geçen "kıssaların en güzelini" kıssa dairesinden çıkmadan edebi bir dil ile bizlere sunuyor bu kitabında da.
Hatice, ferdiyetini, sevdiği insanın şahsiyet ve ferdiyeti içinde eritip kaybetti. Artık kendisi için
fikir, şu veya bu mantık ve usûlle muayene ve mütalâa edilecek bir şey değil, sadece O"nun fikri...
Arzu O'nun arzusu, irâde O'nun irâdesi...
İşte aşk; zapt ve fethedici, insanı öz hüviyetinden sıyırıcı ve kendinde kutuplandıncı aşk budur.
Ve
gerçek sevgi, bu kudret ve hikmete ulaşmadıkça mevcut değildir.
Hatice O'nu sevdi ve bu sevgide Allah sevgisine geçit buldu.
Zaten O, Allah sevgisinin kapısı...
O'nu seven, Allah'ı
sever.
Bu yollar, bir zaman, insanoğlunun ruh ibresini çekici bir muhit kutbu etrafında kıvrılıyordu.
Şimdi, mukaddes emaneti aslî sahibine taşıyanların ayak izlerini silmiş.
Filistin; yataklık ettiği kavim isminin mânası «Gezici insan» demek... Bu yolların gurbetli ruhunu
belirtmek bakımından ne harikulade isim... Gerçek; bu yollardan bütün insanlık, çilekeş insanlık,
akıp geçti.
Marifet kalpte, şehadet dilde, hizmet âzâdadır. Eğer cehennemden kurtulmak istersen taatta bulun. Eğer şefaat istersen niyet et. Eğer Mevla’yı istersen O’na teveccüh eyle ki o saatte bulasın.