Şüpheciliğin sistem haline gelebilmesi, Yunan'daPyrrhon'la başlamıştır. M.Ö. III-IV. yüzyıllarda yaşamış olan Pyrrhon, tam mânasiyle veya mutlak şüpheciliğin kurucusu oldu.
17. yüzyılın ortasından itibaren, özgür düşürımeye ve felsefeyle bilimi kaynaştırmaya çalışan düşünürlerin çoğu, Descartes'ın tüm fikirlerini benimsemeseler dahi kendilerine Kartezyen diyorlardı. Spinoza da öyle.
Plotinos'un yaşadığı dönem, aynı zamanda erken veya Patristik Dönem Hıristiyan felsefesinin ortaya çıktığı ve yavaş yavaş şekillenmeye başladığı dönemdir.
Işıkçılığın kurucusu Şehabettin Sühreverdi'e göre:
Felsefe, bir sezgi işidir, (ilham, vahiy, hadis) felsefe yapmak, peygamberlik yapmak demektir. İnsan özvarlığını (nefsini) eğiterek, yavaş yavaş ve basamak basamak ışığa doğru yükselir. İnsan ışığa yaklaştıkça, ışığın aydınlığı artar. Sezgi yoluna bir kez girildi mi, gittikçe güçlenir insan. Her basamağın aydınlığı, insanı, bir yukarıdaki basamağın aydınlığına çeker. Böylelikle, ışıklar ışığının, her anlamı kapsayan büyük aydınlığına ulaşılır. Gerçek felsefe, mantık oyunlarına başvurmak değil böylesine bir sezgi merdivenine tırmanabilmektir. Anlamlar alemi, sözcüklerle anlatılmaz ve mantık oyunlarıyla tanıtlanamaz. İnsanlar, ona bir başlarına ulaşabilirler. Felsefe, onlara sadece bu yolu göstermekte yardımcı olabilir.
İbn-i Rüşd'ün, Aristoteles çevirileri Hıristiyanlığı rahasız etti.
"Batı, Yunan felsefesini ve özellikle Aristoculuğu İbn-i Rüşd'ten öğrenmiştir. Yapıtları Latinceye çevrildiği zaman hayranlık ve coşkuyla karşılanmıştı. İbn-i Rüşd, Aristoteles öğelerini Farabi ve İbn-i Sina'dan almakla beraber, onlardan ayırarak Aristoteles'in maddeci yanını işlemiştir. Bu yüzdendir ki İbn-i Rüşd öğretisi XII. yy'da Hıristiyanlığa aykırı bulunarak suçlanmış ve yasaklanmıştır. Örneğin Hollandalı düşünür, Herman van Riswik, İbn-i Rüşdçülüğünden ötürü 1512' de yakılmıştır.
İbn-i Rüşdçülük, birçok bakımlardan Hıristiyan Kilisesi'yle çatışmaktadır. Evren ilksiz ve sonsuzdur, (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, evrenin başı ve sonu vardır, yaratılmıştır ve yok olacaktır), yokluk diye bir şey yoktur (Hırıstiyanlığa ve İslamiyete göre, Tanrı evreni yoktan var etmiştir), ruh bedenle göçüp gider (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, ruh ölümsüzdür), Tanrının bağışı insanı ölümsüz kılamaz, (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre insanı tanrının bağışı kurtarır ve ölümsüz kılar), insan usu (aklı) Tanrıyla aynı şeydir. (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, insan Tanrı'nın yaratığıdır, eksiktir ve suçludur, aşağılanmıştır ve düşmüştür, bu yüzden de usuyla kendini kurtaramaz ve ancak Tanrı'nın bağışını dileyebilir).