... koca ülkede şunu kaç kişi biliyor? Anadolu kilidinin Halep'ten gelen anahtar ile açıldığını çocuklarımıza öğretiyor muyuz? Şu gerçek, okul müfredatında yer alıyor mu? Yer almıyorsa bunun bir kasd-ı mahsusu yok mu?
Bugün ilmin, fennin, bütün şumuliyle medeniyetin muvacehei şulepasinda filân veya falan şeyhin irsadiyle saadeti maddiye ve mäneviye arayacak kadar iptidai insanlann Türkiye camiai medeniyesinde mevcudiyetini asla kabul etmiyorum. Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, tarikat medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettigini yapmak insan olmak için
kafdir. Rüesayı tarikat bu dedigim hakikati bütün vuzuhiyle idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerinin artk vasli rüşt olduklarını elbette kabul edeceklerdir. [Bilim ve uygarlık çerçevesinde, Türkiye'nin uygar toplumu
içinde şeyhlerden maddi ve manevi yarar umacak kadar ilkel insanların bulunacağına kabul edemem. Türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler ve müritler ülkesi olamaz. En doğru yol, uygarlık yoludur. Uygarlığın gerektirdiklerini yapmak insan olmak
için yeterlidir. Tarikat şeyhleri sözlerimin doğruluğunu anlayacak, kendiliklerinden tekkelerini kapatacak ve müritlerinin artk
olgunlastklanni kabul edeceklerdir.]
İktidar mücadelesi, yeniden yapılanma gibi dev boyutlardaki işlerle başa çıkmak için gereken politikaların seçimine yakından bağlıydı. Ülkenin büyük bölümleri enkaz halindeydi; sürgünler, kaçan
Hiristiyanlar ve Müslümanların arasındaki iç savaşlar nedeniyle sosyal doku paramparça olmuştu ve savaşın bitiminde hayatta kalmayı başaranlar on yıl süren çarpışmalardan yorgun düşmüştü. Gerçi Mustafa Kemal Istiklal Savaşı süresince yaptığı konuşmalarda son derece dikkatli davranmıştı, ama rakip politikacılar çağdaşlığa giden yolda ilerlemeye ülkeyi zorlauiyacağını ve bu yürüyüşü tek başına yönlendireceğini hissetmeye başlamışlardı. Duygularını, “Yunanlılardan kurtulduk, sıra Mustafa Kemal’den kurtulmaya geldi, sözleriyle özetlemelerine şaşırmamak gerekir. Mustafa Kemal sorgusuz sualsiz sadakat gösteren, olabildiğince aynı ilkeleri paylaşan ve özellikle kişisel olarak bağlılığından ayılmayan dostlarıyla kendi siyasi temelini oluşturarak tepkisini gösterdi. Yapılan kayırmalar eleştirenlerin sayısını azaltacaktı ama bu ağır işleyen bir süreçti. Bu arada eski dostlarının alınganlıklarıyla başa çıkmak zorundaydı. Yine de sivil ve askeri politikaclardan oluşan çemberin dışına çıkıp, Batılı öğretilerle yetişmiş az sayıdaki yükselen Türkler
grubuna ulaştı. Bu insanlar onun yeni ordusunu oluşturacaktı.
Zira filolojik yönden ve malzemenin değerlendirmesi açısından uzmanın kaynaklara kendisinin inmesi gerekir. Alternatif tarihî yazacakların arşivlere inmekten kaçınmamaları gerekir. Ülkemizde araştırmacıya açılmayan arşivler vardır. Buna karşı tedbir ise başvuranın reddedildiği takdirde idarî yargı yolunu denemesidir. Şimdilik tarihî lâfla yorumlama heyecanı, bu tür ciddî bir meslekî heyecandan önde gelmektedir.
Herhalde yine aynı gün Mustafa Kemal, sultanla özel bir toplantı yaptı ve görüşmenin sonunda kendisine üzerine sultanın isminin baş harflerinin işlenmiş olduğu altın bir kol saati armağan edildi. Daha sonra Mustafa Kemal, Vahdettin’in “Paşa, paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir... tarihe geçmiştir ... Bunları unutun... Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa devleti kurtarabilirsin," dedigini söyleyecekti. Bu sözler
belki söylenmiş, belki söylenmemiştir, ama Vahdettin’i savunanlar, bunu, Türklerin ulusal direnişini örgütlemek için Mustafa Kemal’i özelikle gönderdiğini kanıtlamak için kullanmışlardır. Ayrıca bu amaçla padişahın ona önemli miktarda altın verdiğini de iddia etmişlerdir. Ne var ki, padişahın bundan sonra davranışları bu yorumu yalanlıyor. Üstelik, Vahdettin 1922’de Istanbul'dan kaçtıktan sonra Hicaz'da kendini hakIı göstermek için yayınladığı uzun bildiride böyle bir amaçtan hiç söz
etmediği gibi, Rauf, Fethi ve Mustafa Kemal’in hareketlerini de eleştirmişti. Buna karşılık Anadolu'daki görev için Mustafa Kemal’i seçmiş
olan Dahiliye Nazin Mehmet Alinin, bakanlığın örtülü ödeneğinden ona az miktarda bir para verdiği gerçektir. Yine de bu para, Mustafa Kemal'in Anadolu yolculuklarında sürekli olarak parasızlık çekmesini önlememiştir.
Yazar ,belgeleriyle üniversitelerde ders diye okutulması gereken bir eser ortaya koymuş.Kişisel düşüncem okullarda okutulan tarih kitapları yerine böyle kıymetli eserleri öğrencilere okutmalıyız. Dili sade anlaşılır ve akıcı. Tavsiye ederim ,bilgilenmek için birebir bir kitap .
Geri kalmış ülkeler futbol topuna benziyor; isteyen onlarla istediği kadar oynuyor. Mesela Amerika Bir kamyon dolusu kağıdı dolar yapsa, Türkiye'den gemiler dolusu mal alır, Türkler de dolar yığmanın sevincini yaşar.