İktidar sahibi değilseniz eğer, vereceksiniz ipi başkasının eline, o sizi götürecek istediği yere, çünkü siz o zaman o kadar zavallısınız ki, nereye gitmek istediğinizi bile bilemiyor, bunun sorumluluğunu alamıyorsunuz.
Zamanın giderek daha fazla parçaya bölündüğü, akışının parçalandığı bir çağda o kadar çok iş yapıyoruz ki anne babalığımız da günübirlik yaptığımız işlerden sadece bir tanesi oluveriyor. Bir bilimsel çalışmaya göre, İngiliz anne babalar çocuklarıyla günde ortalama sekiz dakikalık anlamlı konuşma gerçekleştirirken, bu süre Amerikalı anne babalar için sadece beş buçuk dakika. 1965 yılından 1990 yılına kadar anne babaların çocuklarına ayırdıkları süre, neredeyse yarı yarıya azalmış. Oysa bir ebeveynin çocuğu ile hemdem olabilmesi, kafası dağılmadan, sıkıntısız bir biçimde onu dikkatinin odağına oturtabilmesiyle mümkün. Çocuklar kendilerine çekidüzen vermeyi işte bu yolla öğreniyor. Anne babalar çocuğun ritimlerini hissedip buna cevap verebilirlerse, çocuklar ve nihayet gençler duygusal dünyalarına çeki düzen verme konusunda daha başarılı olabiliyor.
Bir köşede sessizce oturan kişi, günümüz anlayışında ''ezik'' kabul ediliyor. Hayatı tırmalayan, şöhret ve para basamaklarını hızla tırmanmak için bütün değerlerini ayaklar altına alan kişi ise başarılı. Modern kabilemizin bizi gizliden gizliye ikna ettiği düşünce, benliğimizin ideal bir şekli olduğu ve asıl kimliğimizin, kişiliğimizin orada yattığı düşüncesi. Biz bu hikayeyi alıyor, içselleştiriyor ve benliği de bizi tanımlayan bir kahraman kılıyoruz. Modernliğin başarı hikayesi bizim hikayemiz oluveriyor. Oysa olmadığımız kişi olmaya çabalamak, bizi sadece yorgun düşürür.