Başlangıçtan beri bilinçsiz bir kul olarak ibadet eden insanın ibadeti değersizdir. Başkaldırma bilincine ulaştıktan sonra itaat eden insanın itaati ise, istenmiş, iradi bir itaattir. Şu halde insan, tabiat içinde seçebilen tek varlıktır. Camus'nün «baş kaldırıyorum (revolte), benliğime egemen düzene, doğaya, topluma karşı ayaklanıyorum ve birşeyi yadsıyıp yerine başka bir şey seçebiliyorum» demesi de aynı anlama gelir. Bunu yapan, «varolan» insandır. Buna karşılık Descartes'ın «düşünüyorum, demek ki varım» veya Gide'in «Duyumsuyorum, demek ki varım» sözleri, «var» olmayı (imek) kanıtlasalar bile «insan» olmayı (imek'i, insanlık aşamasına erişmiş bulunmayı) henüz kanıtlamış değildir.
Yukarıya doğru ilerliyor musun?
İyi mi gidiyorsun?
O zaman başkalarını harcamak pahasına mı,
yoksa onlarla birlikte mi başardığına bak.
Başarıya giden yolda başkalarını kenara istersen
akıntının yönü değişince
suyun dibini boylarsın.
Bilinen bir gerçek var ki muhabbet marifet ile alakalı bir durumdur, yani sevmek tanımakla olur. Öyleyse insan ne kadar tanırsa o kadar sever ne kadar severse o kadar da onların yolunda olur.
Ama çözemediğim ve cevabını bulamadığım konular hâlâ var. Mesela savaşlarda, hastalıklarda, zor zamanlarda en çok zarar görüp en çok acı çekenlerin masum çocuklar olmasının hikmetini anlayabilmiş değilim. Yani birçok yönlerden evirip çevirdim, düşündüm, kendime göre fikirler oluşturdum ama bir türlü tatmin edici bir yanıta ulaşamadım. Kafamda adil ve bireysel sorumluluğun olduğu, kul hakkının kutsal olduğu bir evren inşa ederken çözemediğim bir durum bu.