Bir iradenin Tanrı'yla ilişki kurmayı istemesi Tanrı'nın da istediği bir şeydir ve dünyadan vazgeçmek bu anlama gelir; ama eğer Tanrı ve insan iradesi bir araya gelecekse, insanın iradesi zaten Tanrı'nın iradesini izleyecektir.
Kozmik irade, mutluluğu, bir havuç olarak insanın önüne koyar. Bu ihtimale inandırır. Ancak hayaline ulaşan her insan, bir süre sonra tatminsizlik yaşar. Beklediği doyuma ulaşamadığı için sürekli daha fazlasını ister.
Schopenhauer'a göre; varoluşun kökeninde yatan isteme ilkesinin arkasında başka bir güç vardır. Tasarım olduğu anlaşılmayan oluş (hayat) bu güç tarafından yönetilir. Hepimiz, tüm dünya, canlılar var olan her şey onun kontrolündedir. İsteme ilkesini elinde tutan bu güç ''Kozmik İrade''dir.
“Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.”
“İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimî bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizden aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...”
Düzenli güzelliğin kristallerini oluşturacak bir çözümden önce sükunet gerekmektedir. Aynı şekilde temel kişiliğimizi iyi, canlı alışkanlıklarla biçimlendirmek istiyorsak tefekküre ihtiyacımız var.