Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
"Bilimsel araştırmalarda devlet kontrolü, araştırmacıların topluma önemli katkılarda bulunmak için tam da ihtiyaç duydukları yönlerini zedeler. Zira devlet kontrolü, araştırmalara katı çizgiler çekilmesi anlamına gelir ve bu çizgiler bilim insanlarının değişken özellikler taşıyan ihtiyaçlarına uyum sağlamayabilir. Elbette endüstri kendi ihtiyaçlarını belirlemek konusunda en yetkili mercidir. Ve ne yazık ki özel teşebbüs sisteminin rekabeti içinde araştırmaların öznesi ve nesnesini dayatan yer devlet olduğunda, araştırma dünyasıyla endüstri arasındaki ortaklık anlamını yitirmektedir."
3. Spesifik Sorunlar: Sözde Bilim İnsanı Kıtlığı
Eğer piyasada yeterli sayıda bilim insanı olmasaydı, diğer mesleklere göre onların maaşlarında kayda değer bir artış olması gerekirdi. Böyle bir artış yoksa, gerçekten bahsedildiği gibi bir bilim insanı eksikliği var mıdır? Bu soru ancak son zamanlarda, konuya dair belirsiz pek çok spekülasyon yayıldıktan sonra, Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu'ndan [National Bureau of Economic Research] Blank ve Stigler tarafından yürütülen oldukça önemli bir çalışma ile bilimsel olarak ele alındı. Araştırma, son seksen yılda, Birleşik Devletlerideki kimyager ve mühendislerin sayısının, toplam iş gücünün 17 katı genişlediğini ortaya koydu. Çok da kıtlık varmış gibi durmuyor! Ancak daha da önemlisi Blank ve Stigler "kıtlık" fikrinin, fiyat konusu dışında, pek de bir anlam ifade etmediği noktasına vurgu yapıyorlar. Örneğin, bilimsel hizmetlerin fiyatı. Bir kıtlıktan bahsedebilmek için, var olan fiyatlarda bir işe olan talebin onun arzından öyle fazla olması gerekir ki ücretler artış eğilimi göstersin. Ancak, son zamanların ücret oranlarını inceleyen Blank ve Stigler, mühendislerin gelirlerinin 1939'dan beri doktorların, diş hekimlerinin ve avukatların kazançlarına oranla ve fabrikasyon işçilerine kıyasla azaldığını kaydetti. Din adamlarının, eczacıların ve öğretmenlerin bile gelirleri bu dönemde mühendislerle karşılaştırıldığında artış gösterdi. Öyleyse nasıl olur da mühendis yetersizliği olabilir?
Reklam
3. Spesifik Sorunlar: Sözde Bilim İnsanı Kıtlığı
Serbest piyasadaki hiçbir iş kolunda uzun süreli kıtlık yaşanamaz, zira yetersizlik olduğu durumlarda bu hemen yüksek ücretlerle kendini belli eder ve bu ücretler, alana yeni katılacak insanları cezbederek (ve bu alanı terk edenleri geri getirerek) açığı kısa sürede kapatmak için insani ölçülerde yapılabilecek her şeyi yapmış olurlar. Eğer daha fazla bilim insanına ihtiyaç varsa, serbest piyasa ücretleri arttırır ve arzda artışa neden olur. Eğer bu ihtiyaç özellikle askeriye tarafından dile getiriliyorsa, bu durumda da askeriyenin kendisi bilim insanlarına ayırdığı maaşları direkt yükseltebilir veya hükümetin anlaşmalı olduğu özel şirketler, yükseltmeyi tercih ettikleri maaşları yükseltebilirler. Piyasada işler böyle yürür. Federal devlet müdahalelerinin, ihtiyaç duyulan bilim insanı arzını arttırmak için ayrıca yapabileceği bir şey yoktur. Dahası, yeterli tedariği teşvik etmek için arttırılması gereken ücret miktarına da bir tek serbest piyasa karar verebilir. Devletin yaptığı hiçbir ücret ayarlaması bu işi çözemez. (Eğer askeriye maaşını kendisi belirliyorsa, serbest piyasadaki maaşları rehber alabilir.)
3. Spesifik Sorunlar: Sözde Bilim İnsanı Kıtlığı
Bilimsel eğitime yapılan federal yardımların, bilim insanı eksikliğini çözmek için isabetsiz ve başarısız bir metot olduğu zaten artık ortaya çıkıyor. Eğer eksiklik varsa bunun maaşların diğerlerine kıyasla yüksek olmamasından kaynaklandığını gördük. Öyleyse şunu düşünün, federal hükümet vergi gelirlerini fen öğrencilerine mali destek sağlamak için harcıyor. Bunun etkileri neler mi? Bunun başarabileceği tek şey daha fazla fen öğrencisi yaratmak. Bu öğrenciler mezun olduklarında görüyorlar ki, artan arz sebebiyle, bilime ayrılan ücretler artmamakla kalmıyor, başka alanlarla karşılaştırıldığında düşük bile kalıyor. Sonuçta, giderek artan sayıda bilim insanı, alanlarının dışında çalışmaya itiliyor ve sübvanse edilen programlardan faydalanmak konusunda daha fazla öğrencinin cesareti kırılıyor. Kısacası, buradaki asıl sorunu teşkil eden maaşlar, bu türden bir devlet müdahalesiyle eskisinden de kötüleştiği için, federal sübvansiyonların fen eğitimine tek nihai etkisi, var olan bilim insanı yetersizliğini yatıştırmaktansa daha da alevlendirmektir. İşte bu, devletin belli bir problemi çözme hedefiyle yola koyulup, o probleme çare bulamadan, çözülmesi gereken yeni sorunlar ürettiği örneklerden yalnızca biridir. Bu şekilde müdahalenin asıl amacı tamamen boşa çıkmış olur. Ve eğer devlet tüm bunların üstüne kötüleşen durumu, daha da fazla federal yardımla güvene almaya çalışırsa, durum eskisinden de fena hale gelir.
3. Spesifik Sorunlar: Sözde Bilim İnsanı Kıtlığı
İlk olarak fazlaca öne çıkan, bilim insanı, araştırmacı, mühendis ve benzerinin "kıtlığı” meselesine yönelelim. Federal devletin, bu sözde "kıtlığı” gidermek amacıyla bilimsel eğitimi sübvanse etmesi gerektiğine dair yaygın bir iddia söz konusu. Gelin bu sorunu daha yakından analiz edelim: Her şeyden önce, bilim insanı "kıtlığı”
İki Temel Sorun: Genel Araştırma ve Askeri Araştırma
Savunma Bakanlığı'na sunulan Cordiner Report'ta da belirtildiği üzere: Nükleer çağda modern askeri kuvvet giderek artan oranlarda eğitimli teknisyenlerin yetilerine ve yaratıcılıkla- rına bağımlı hale geliyor, eskisi gibi acemi piyade erlerine değil. Öyleyse insanları celp etmeyi köhneleşmiş bir yöntem olarak rafa kaldırıp, hak ettikleri ücretlere istihdam ettiğimiz yetenekli teknisyenlerin isteyerek sundukları hizmetlerine bel bağlamak, nükleer (ve bakteriyolojik) çağın gereklerinden değil midir?
Reklam
İki Temel Sorun: Genel Araştırma ve Askeri Araştırma
Önemli bir diğer husus da şu: Devlet özel firmalardan hizmet satın almak yerine, teknisyen alımını kendisinin üstlenmesinin askeri olarak hayati önem taşıdığını düşünüyorsa, bu personeli serbest emek piyasasından istihdam etmelidir, zorunlu askerlik benzeri bir yöntem ile değil. Bilimin sınırlarını zorlamak, yeni ürün ve metotlar keşfetmek; özgür ve kısıtlanmamış, yaptığı işten zevk alan, hak ettiğini kazanan akıllar ister; bunlar emeğine zorla el konulan ve ürettiklerinin karşılığını alamayan insanların yapabileceği işler değildir. Yerleri süpürmek veya hendek kazmak gibi işler için köleler insanlara belki kullanışlı gelebilir; ama onları kabiliyet ve özgünlük gerektiren yaratıcı işler için kullanarak başarılı olunamaz.
İki Temel Sorun: Genel Araştırma ve Askeri Araştırma
Bu durumda Amerikan sistemi içinde askeri amaçlara ayrılacak kaynaklar federal hükümetin görevidir. Yine de, mesele burada bitmiyor. Zira devletin iki sorumluluğu vardır: (1) Kısıtlı kaynakların sürekli dağıtılıyor olması ve bu sebeple askeriyeye ayrılan kaynağın sivil sektöre ayrılamayacağı anlamına geldiğini asla unutmamak ve (2) hem ekonomik özgürlükleri hem de ekonomik verimliliği azami seviyede tutmak için, mümkün olduğunca, askeri meseleleri özel sektöre bırakmak. Bunlardan ilki, gerek sivil gerek askeri olsun, devlet bürokratlarının hoşlanmadığı; ne var ki öğrenmeleri gereken bir düşünce tarzıdır. Onlar "ne kadar çok askeri ekonomi o kadar az sivil ekonomi" olgusunu öğrenmeli ve silahlı kuvvetlerin, ancak güçlü ve sağlıklı bir toplumla var olabilen ikincil bir güç olduğunu hatırlamalıdır. Ordunun tankları, sağlam işleyen demirçelik fabrikalarına; tank üreticileri, bunları taşıyacak demiryollarına vb. bağlıdır. Eğer ki tamamen sosyalist bir devlete dönüşmeyeceksek -ki onun da işleyemediğini gördük- askeriye işlevini yerine getirebilmek için (kâğıt da dâhil!) sayısız alanda özel sektörün mal ve hizmetlerine mecburdur.
Şöyle başka hususlar da var: Herkesin kendi mesleğini seçmesi özgürlüğünü yalnızca serbest piyasanın sağlayabileceğini göz ardı etmemeliyiz. Devlet güdümündeki bir ekonomi, diğer kaynakların yanı sıra iş gücü planlamasının da üstlenilmesini zorunlu kılar. Bu da demek oluyor ki, sonuç olarak insanların nerelerde ve hangi işlerde çalışıp çalışamayacaklarının belirlenmesi gerekir. Eğer serbest piyasa, tüketicinin en çok ihtiyaç duyduğu alanlar ve mesleklerdeki daha yüksek ücretlere dair kendiliğinden gelişen teşvikleri sunmaktan alıkonursa, hem herkesin istediği işi yapmasına izin vererek iş gücünü barışçıl bir şekilde yeniden dağıtamaz, hem de bu durumda devlet herkese çalışacağı işin türünü ve yerini dayatmak zorunda kalır ve hepimiz devletin köleleri haline geliriz.
Serbest fiyatlandırma sisteminin gönüllülüğe dayalı idaresine tek bir alternatif var: Devlet dayatması. Ve bu dayatma, yalnızca Amerika'ya şanını veren bireysel özgürlükler ve serbest girişim geleneğini ihlal ettiği için değil, aynı zamanda kaçınılmaz biçimde verimsiz olduğu ve kendi kendine zarar verdiği için de kötüdür. Zira o, tüketici talebini karşılamaya çalışırken ekonomik sistemi yokuşa sürmekle kalmaz, kendi taleplerinin de ekonomide verimli şekilde karşılık bulmasını sağlayamaz. Aynı şekilde, azar azar da yapılsa devlet müdahalesi ekonomiyi sadece sarsmakla kalıp kendi amaçlarının önüne geçerken; topyekûn merkezi planlama, fiyat sistemini yerle bir ederek, kendi elindeki mantıklı iktisadi hesaplama imkânlarını da elden kaçırmış olur. Serbest fiyatlandırma sisteminin olmadığı yerde de devlet, sayısız türden iş gücü ve sermaye kaynaklarını hiçbir surette verimli şekilde dağıtamayacağından, ne tüketicilerin ne de kendi planlamacılarının isteklerini yerine getiremez.
52 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.