Profil
Lügat
Mükâşefe (ﻣﻜﺎﺷﻔﻪ) i. (Ar. keşf “perdeyi kaldırmak, âşikâr kılmak”tan mukāşefe) 1. Meydana çıkarma, açık, görünür, bilinir duruma getirme, âşikâr etme: Bildirdi bir nigehle dile gamze kasdını / Ne keşfe ne mükâşefe-i râza başladı (Nef’î). 2. tasavvuf. Akıl ve duygular yoluyle erişilmesi mümkün olmayan maddî, mânevî ve ilâhî bilgileri kalp gözüyle keşfetme, bilme: Râhib eyitti: Ey aziz, bu mükâşefe sana kandan hâsıl oldu? (Fuzûlî). Kul cemal vasfı ile mükâşefe hâline erdirildi mi sekr hâsıl olur, ruh neşelenir, kalp aşk hislerine garkolur (Kuşeyrî Risâlesi Terc.).
"Eş" kelimesinin Arapçası olan "zevc" kelimesi ise «zevcetü'l-na'leyn" şeklinde iki terliğin bir diğeri anlamında kullanılır. Dolayısıyla eş demek birbirinin aynısı değil birbiri yerine geçemeyen fakat birbirlerini tamamlayan bir çiftin özelliklerini ifade etmek için kullanılmalıdır.
Reklam
Kelime Dağarcığımız
•°•~•°• Müşkil-pesend: Zorla beğenen, her şeyi kolay kolay beğenmeyen. Zorlaştıran.
Sayfa 505Kitabı okudu
Kelime Dağarcığımız
°•~•° Müteârefe: Hakikat olduğu apaçık belli olan, ispata ihtiyacı olmayan. Müteârife: Herkesin bildiği. Tanınmış. Meşhûr. Doğruluğu âşikâr. Mütearrif: Bir şeyi araştırarak bilen. İrfan sahibi kimse.
Sayfa 507Kitabı okudu
entelektüel
i. (Fr. intellectuel < Lat.) Tahsil, bilgi, görgü sâhibi olan, fikrî meselelerle uğraşan kültürlü kimse, aydın, münevver: Çünkü ne kadar entelektüel olursa olsun bir kadınla bir erkek arasındaki farkı hesâba katıyordum. (Peyâmi Safâ) Kubbealtı Lügatı
Reklam
Kelime Dağarcığımız
•°•~•°• Mihmân: Misafir. Mihmândâr: Misafire hizmet ve yardım eden. Misafiri ağırlayan.
Sayfa 429Kitabı okudu
Kelime Dağarcığımız
•°•~•°~ Derûn: İç taraf, Dâhil. Kalb. «Pür-âteşim açtırma benim ağzımı zinhâr, Zalim beni söyletme derûnumda neler var..»
Sayfa 103 - Beyit: Divan Edebiyatı Şairlerinden Leyla HanımKitabı okudu
Fücûr: Dilimizde genellikle "fitne" ile beraber "fücûr" kelimesini de kullanırız. Gerçekten fitne ve fücûr iki şer kardeştir. Aslında "fücûr" kelimesinin kökü olan "fecr" kelimesi, "bir şeyi geniş bir şekilde yarmak" demektir. Sabaha bu yüzden "fecr" denir; çünkü güneş karanlığı sıyırır, parçalar. Nasıl güneş karanlığı yırtıyorsa, "fücûr" da aslında kişinin iman, hayâ, edep perdesini yırtar. Haya perdesi, iman perdesi yırtılınca artık insanın yapmayacağı şey yoktur. Fitne ateşine düşmeden, fücûr zilletine kapılmadan müstakim olmalıyız. Fikrimizi, zikrimizi, işimizi imanımıza yaslamalıyız.
Sayfa 332Kitabı okudu
•°•~•°• Mütenâhi: Nihayete eren, biten, sonu gelen. Nâ-mütenâhî: Bitmez, sonu gelmez, tükenmez. Gayr-ı mütenâhî: Sonsuz, nihayet bulmaz, bitmez.
Sayfa 514Kitabı okudu
Reklam
Sanat ve felsefe terimleri
AVANGART: Fransızca askeri bir terim olan öncü birlik sözcüğünden gelir. Gerek Fransızca'da gerek diğer dillerde kültür, sanat ve politika ile bağlantılı olarak, yenilikçi veya deneysel işler veya kişiler anlamına gelir.
Kelime Dağarcığımız
•°•~•°• İhata: Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. *Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak.
Sayfa 256Kitabı okudu
Sanat ve felsefe terimleri
Antik: Eski Yunan ve Roma Dönemi ile bu dönemlerden kalan sanat veya mimariyi nitelemeler için kullanılan terimdir
Tezat Nedir?
" Yan yana" sözcüğü ayrı yazılırken "Apayrı" sözcüğünün bitişik yazılmasıdır.
147 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.